13 Şubat 2010 Cumartesi

Dost Dediğin

 

DOST DEDİĞİN;
Seni Sevmeli...
Sarılınacak biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana Dayanmalı...
Fanatik olmalı; bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli,
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok,Dost matematik...sel olmalı;
Sevinci çarpmalı…
Üzüntüyü bölmeli…
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı...
Kalbinin derinliklerinde ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman

Bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
MEVLANA

Süper Kısa Hikayeler

Vehbi Koç, oğlu Rahmi Koç'a iki mektup verir; 'birini ben ölünce aç,
ikincisini de beni defnettikten sonra açarsın' der. Vefat ettiğinde
Rahmi Bey ilk mektubu açar. Mektupta, 'Oğlum, senden tek bir isteğim
var; beni çoraplarımla gömsünler'.
İmam tüm ısrarlara rağmen bu talebi kabul etmez. Rahmetli Vehbi Koç
ister istemez ço...rapsız defnedilir. Defin işlemi bittikten sonra Rahmi
Koç ikinci mektubu açar: 'Bak oğlum bir çift çorap bile götüremedim'.
*******************
"Bundan Üç dört yıl önce USA'da dünya spastikler olimpiyatı
düzenleniyor. Yüz metre yarışı; Down Sendromlu koşucular... Yarış
başladığında koşuculardan birinin ayağı takılıyor, düşüyor ve acıyla
bağırmaya başlıyor. Çok ilginç bir şey oluyor, diğer zihinsel engelli
koşucular geriye dönüyorlar ve düşen atleti kaldırıyorlar. Down
Sendromlu bir kız, oğlanı öpüyor: 'Bu onu iyileştirir' diyor. Kollarına
girip teselli ediyorlar ve hep beraber yürüyerek yarış çizgisini
geçiyorlar.
********************
Bize, 'başarı başarı' diye öğrettikleri şey belki de başarı
değildir. Hani şu eğitimler var ya, Amerikalılar'ın tüm üçüncü dünya
ülkelerine sattıkları... 'Birilerini modelle, onun yaptıklarını yap,
sen de başarırsın'... Acaba birbirini hırsla geçmeye çalışan bizler mi
daha insanız, yoksa düşen arkadaşlarını kaldırmaya çalışan engelliler
mi? Belki de o engelliler bizden daha gerçek bir hayatı yaşıyorlar.
Biz, çok sahte, tüketime ve birbirini ezmeye dayalı bir hayatı
yaşıyoruz. Bize öğrettikleri hayat, baştan sona sahtedir."
"Hayatı size Amerikan filmlerinin öğrettiği gibi yaşarsanız
bittiniz. Çünkü tüketmezseniz varolamazsınız ve o kültürde fiziksel
özellikler her şeyin önündedir."
*********************
"İnsanlar bir gün Allah katına çıkmışlar. 'Sana artık ihtiyaç
kalmadı ey Allahım. Biz insan bile yapabiliyoruz'. 'Öyle mi, yapın da
görelim' demiş Allah.
İnsanlardan biri eğilmiş yerden insan yapmak üzere bir avuç toprak
almış. 'Hoop' demiş Allah, 'kendi toprağınızdan, kendi
toprağınızdan..."
*********************
"Bir akşam arkadaşlarım bize oturmaya geldiler. Yanlarında Fransız
bir kız. Kız, üniversitede ihtisas yapmak için ailesinden destek
istemiş kabul etmişler. Yalnız, "mirasından düşeriz" demişler. Kız bunu
çok normal görerek anlattı, biz gözlerimizi Singapur maymunları gibi
açarak dinledik! O yüzden bazen söylüyorum; o insanlarin öğretileri,
felsefeleri ve kitapları bana pek bir şey anlatmıyor. Kendi
değerleriniz üzerinde düşünmeniz ve onları belirlemeniz, benliğinizi
fark etmenizi ve hayatınızla ilgili karar vermenizi kolaylaştırır."
**********************
"Bir gelin kaynanasıyla hiç geçinemiyor. Araları o kadar kötü ki
gelin aktara gidip durumu anlatıyor: 'Onu mutlaka zehirlemeliyim ama
bana öyle bir zehir ver ki, kimse fark etmesin' Yaşlı aktar geline bir
toz vermiş. 'Bunu her gün yemeğine çok az karıştır, fakat aranı çok
düzgün tut, gülümse, iyi davran ki kimse senden şüphelenmesin' demiş.
Kızgın gelin kaynanasının her yemeğine muntazam o beyaz tozdan
karıştırıp, bir ay ömrü kalan kaynanasına çok iyi davranmaya
başlamış. Aradan bir ay geçince tekrar aktara gelmiş gelin: 'Bu
zehrin panzehirini istiyorum. Zehirlediğimi anlamasın diye
kayınvalideme farklı davranmaya, gülümsemeye ve saygı göstermeye
başladım. Bu sefer onun da bana tavrı değişti, çok iyi bir insan oldu.
Şimdi benim en iyi dostum. Onun ölmesine müsaade edemem.'
Yaşlı aktar cevap vermiş: 'Panzehire ihtiyaç yok. Sana verdiğim
zehir sadece tuzdu. O bir parça tuz, bugüne kadar kaç insanın arasını
düzeltti anlatamam."
***********************
"Ayvalık'tayım, 2003 yazı. Kıyıda, bizi dalışa götürecek tekneyi bekliyoruz. Üç genç kız yanımıza kadar geldi. Kızlardan biri topallıyor, ayağının birini hep sürümek zorunda.
Durdular, bize Belediye Plajının olduğu yeri sordular. Biz de
gösterdik; bir kilometre ötede bir yer... Kızlardan sağlam olan ikisi:
'Yaaa hadi geri dönelim, oraya kadar bu sıcakta yürünmez' diye
fısıldandılar. Engelli olan kız, 'Ne var bunda? Yürürüz' dedi...
Şaka gibi bir şey! Yürüme engelli olan kız, bizim gözümüzün önünde
öbür ikisini ikna etti, bize teşekkür etti ve devam ettiler. Biz
gözlerimiz dolu dolu onları seyrettik. Sizce hangisi daha engelli?
Hayatınızın zor anlarında güçtür mücadele ruhu. Ona sahipseniz hiç
korkmayın. Mücadele ruhunuz yoksa anlattığım her şeyi unutun, çünkü
boştur sizin için."
************************
"Bir genç kız bilge adamı şaşırtmak istiyor. İki elinin arasına bir
kelebek koyacak ve bilge adama, 'avucumun içinde bir kelebek var,
canlı mı ölümü?' diye soracak. Ölü derse kelebeği salıverecek, canlı
derse avucunu bastırıp kelebeği öldürecek, bilge adam her ne derse
tersini ispat etmiş olacak. Kız kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru
uzatıyor: 'Avucumun içinde bir kelebek var: Canlı mı, ölümü?'
Bilge adam cevap vermeden önce uzun uzun kızın gözlerinin içine
bakıyor ve cevap veriyor: 'Canlı da olması, ölü de olması senin
ellerinde kızım, senin ellerinde'...
*************************
"Orman müthiş bir hızla yanarken küçük bir serçe yolundaki gölden
pençeleri arasına su alıp ormanın üzerine bırakıyor ve tekrar göle
uçuyormuş. Ormanın yanışını çaresizlikle izleyen hayvanlardan biri
gülümseyerek bağırmış: 'Ne o, ormanı birkaç damla su ile mi
söndüreceksin?' Serçe cevap vermiş: 'Benim elimden gelen bu'...

*************************
Etrafınızda her şeyi para ve başarıya bağlayan bir sistem var. Oysa değerli olan doğru bir amaç uğruna harcanan çabalardır."
Ahmet Şerif İzgören

Git


Şimdi gidiyorsun
git
oysa senden tek bir damla istemiştim
sana kocaman bir deniz sunmak için
şimdi gidiyorsun
git

ne zaman başladı bu hikaye
anımsamak zor
gençtim
hazırda fırtınalarım vardı
dörtnala sevdalarım
komazdı öyle üç-beş nöbetleri
geceler içimi acıtmazdı böyle

bir insan bu kadar eksilebilir mi

hatırlarsan... sesine uyku kaçmış bir adam vardı
bu şehrin bir yerlerinde
düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
gözlerinde gizledi o seni
sen bilmedin
o adam bendim
unuttun mu

bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu
seni unutamadı

işin kolayına kaçmadım
uğruna ölmedim yani
uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
sen bunu da bilmedin
ben bir bakışına bin anlam yükledim
sen aşka kestirmeden gittin

bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
şimdi gidiyorsun
git

bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden
bütün ışıklarımı söndürüyorsun
bu cehennem cinayetlerini işliyorsun
sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
yazıklar olsun
yazıklar olsun
susuyorsun
susuyorum
susacaklarım bitmiyor

uzun lafın kısası olmaz
anlatacağım çok şey var
hoyrat bir rüzgar gibi geldin
aklımı ve hayatımı dağıttın
şimdi gidiyorsun
git

daha ayrılığa bile çarpmadan
aşk bizden döndü
bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri
artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
ama sana dokunmak da yasak bana
göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
sen var ya sen
allah kahretsin!

yani şimdi
gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
yani şimdi başkaları mı sevecek seni
başkaları mı tutacak ellerini

ben saçlarını okşadığım zaman
ellerin öksüz kalırdı
şimdi gidiyorsun
git.

Anlarsın

 

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın

Cahit KÜLEBİ

Ask Mı? Akıl Mı?

 

Aşk mı? Akıl mı?
Akıl ´Geleceğini düşün´ derken
Aşk ´Ne geleceği? Ne zaman Azrail ile karşılaşacağını biliyor musun?´ der.
Akıl anlık mutlulukların sonu olmadığını bir düzen kurman gerektiğini söyler
Aşk ise anı yaşaman için bastırır.
Akıl kaybedeceklerini hesapla diyerek dikilir karşına
Aşk ise gemileri yakman için ate...şi tutuşturmaya kalkar eline.
Akıl paran yoksa bu hayatta adam gibi yerin yok beni başına topla derken
Aşk o aklı başından almak için pusuya yatmıştır bir yerlerde.
Akıl sükûneti huzuru tavsiye ederken
Aşk hemen devreye girer ve serüvensiz bir hayatı otların da yaşadığını fısıldar kulağına.
Akıl zararlı alışkanlıklardan uzak durmayı tutkuları denetim altına almayı öğütlerken
Aşk bu dünyada Akıllı insanların değil tutkularıyla yaşayanların arkalarında izler bıraktığına yemin üstüne yemin eder.
Akıl yaşının adamı ol diye gözlerini kısıp kaşlarını çatarken
Aşk içindeki çocuğu sakın ola öldürme diye öğüt üstüne öğüt verir.
Akıl içinde yaşadığın toplumun hiç değilse genel olarak normlarını kabul et derken
Aşk tam bir başkaldırıya çağırır.
Akıl sayısız tehlikeyi sıralayarak kendini korumanı önerirken
Aşk ruhunu bile çırılçıplak soymanı ister.
Ve sen ya aklı seçersin ya da aşkı...
Seçim senin..

10 Şubat 2010 Çarşamba

Türkçenin Bir Eksikliği Yok

 

Yıl: 1965

"Karşıma
âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma
hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra
kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir
tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle ...
'akşam-ı şerifleriniz hayrols...un' dedim.."

Yıl: 1975
"Karşıma
birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim,
heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi
oldum,
yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim.."

Yıl: 1985
"Karşıma âniden
çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim,
heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra
kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm
vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı
akşamlar' dedim.."

Yıl: 1995
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım..
Fenâ hâlde kal geldi yâni.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da
bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim..
Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim.."

Yıl: 2006
"Âbi onu karşımda
öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ
göçeriz dedim, enjoy durumları yâni.. Ama concon muyum ki ben,
baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. 'Hav ar yu yavrum?'"

Yıl: 2026
"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte
birden.. Off, ay dont nov âbi yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so
âşık len bu manita.. 'Hay beybi..'

Kendini En iyi Bildiği Yerden Vurur...

 

Favaloro, 1967'de bulduğu by-pass yöntemiyle kalp ameliyatlarında bir çığır açan ve milyonlarca hastayı kurtaran Arjantinli cerrahtı. Buenos Aires'teki muhteşem villasında kalbine sıktığı tek kurşunla son vermişti hayatına...
Milyonların kalbine giden kanalları açan bir insanın, kendi yüreğindeki tıkanmaya deva bulamaması ve sonunda onu kurşunlayarak susturması ne trajik bir final!..
Bütün bir salonu gülmekten kırıp geçirdikten sonra çekildiği makyaj odasında sessizce ağlayan bir palyaço gibi... Çevremize yaydığımız ışıktan biz nasiplenemeyiz çoğu zaman... insanın sözü geçmez, gücü yetmez bazen kendine...
En güzel aşk filmlerinde oynayan kadın, alabildiğine mutsuzdur bakarsanız...
Diline doladığı herkesin iç dünyasını kalemiyle didikleyen yazar, kendi içindeki keşmekeşi tariften acizdir.
Cemaate iman telkin ederken içten içe Tanrı'yı sorgulamaya başlamış bir din adamı kadar çaresiz, kıvranır insan...
Yalnızlık korkusunu bastırmak için ömrü boyunca sayısız kadına tutulmuş bir Kazanova'nın sonunda anavatanı yalnızlığa dönmesi,
...ya da cehennemi bir cephede gün boyu askerlerine cesaret aşılayan kumandanın gece karargahta korkudan titremesi gibi,
...en yakından tanıdığı zaafı, en güvendiği yanına yakıştıramaz insan:
...ve kendini en bildiği yerinden vurur: KALPSE KALP; BEYİNSE BEYİN...
... BİR KURŞUNLA DURUR.

9 Şubat 2010 Salı

Gel Gayrı


Kara gözlüm bu ayrılık yetişir
İki gözüm pınar oldu gel gayrı
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı

Ayların sırtında yıllar taşındı
Sanma ki garibi eller düşündü
Bebekler evlendi yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı

Hesap et gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile
Hapisler sürgünler esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı

Gönlüm sende gözüm yollarda durdu
Saat isyan etti takvim kudurdu
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı

Emeği boşadır yuvasız kuşun
Nerdeyse toprağa değecek başın
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı

Abdurrahim KARAKOÇ

Çocuk Dediğin

 

Çocuk dediğin; uslu oturur ,büyüklerin
sözünü dinler.

Çocuk dediğin; "yapma"deyince yapmaz,
"yat" deyince yatar.

Çocuk dediğin; önüne konanı yer,
yeni icatlar çıkarmaz

Çocuk dediğin; ders çalışır,
dik kafalılık etmez.

Çocuk dediğin; çok soru sormaz,
karşılık vermez.

Çocuk dediğin; paylanınca önüne bakar,
evi dağıtmaz.

Çocuk dediği...n; herşeyi istemez,
her duyduğunu söylemez.

Çocuk dediğin; anasından,babasından
korkar, "şimdi seni gebertirim"
denince suspus olur.

Çocuk dediğin; her önüne gelenle
oynamaz, büyüklerin vurduğu yerde
gül biteceğini bilir.

Çocuk dediğin; verilen öğütlerin
dışına çıkmaz, ağaca da çıkmaz,
kapının önüne çıkar.

Çocuk dediğin; durmadan ıslık çalmaz,
yemekten önce mandalina yemez.

Çocuk dediğin; hep top peşinde
koşmaz, kuş peşinde de koşmaz,
kız peşinde de koşmaz.

Çocuk dediğin; büyüklerin bir dediğini
iki ettirmez, zırtpırt televizyonu açmaz.

Çocuk dediğin; insanın tepesine binmez,
akşama kadar bisiklete de binmez.

Çocuk dediğin; kimsenin dalına
basmaz, ıslak yerlere de basmaz.

Çocuk dediğin; sofrada adam gibi
oturur, büyüklerin yanında oturmaz,
haytalık etmez.

Çocuk dediğin; çocukluğunu bilir,
saygı-suygu bilir, dersini de bilir.

Çocuk dediğin; insanın kafasını şişirmez,
pırtlatmak için avucunu şişirmez,
çok gülmez.

Çocuk dediğin; çağrılınca gelir,
yemek saatinde eve gelir,
yüzüne bakılınca kendine gelir.



BÜYÜKLERE GELİNCE...
Onlar büyüktür ve herşeyi yapabilirler.
Ve çocuklar yaşlanıp ölünceye dek,
her şeyi sadece büyüklerin yapabileceğine
inanarak yaşarlar

İyi Oldu Gelmediğin

 

Bu yol korkaklar için değildir iyi oldu gelmediğin Bu sulardan her babayiğit içemez, Bu köprüden her benim diyen geçemez, iyi oldu gelmediğin Yumuşacık yürek gerek, sevgi kadar derin gözler, inançlı bir bilek gerek iyi oldu gelmediğin. Sen, bilindik kıyıların sığ sular...ından açılmadan yaşarsın Sen,okyanus mavisine uz...aklardan bakarsın, Biz, yürüyemeyeceğin kadar uzak, düşleyemeyeceğin kadar renkli, ve berrak bir ülkeye birlikte gidemezdik. Sen, açık denizlerden habersiz bir balık, yalçın tepelerden uzak bir martısın. Sen, benim için korkak, herkes için heryerdeki insansın. İyi oldu gelmediğin. Alınmanı istemem, darılman üzer beni, sana yalan söyleyemem. Tabi, hep sevdim seni, sende sığ suları, sende martıları, açık denizden habersiz balıkları, sıradan insanları. Geçemeyeceğin köprüleri, düşleyemeyeceğin mavileri sende korkaklığı sevdim. Sende sevgisizliği sevdim. İyi oldu gelmediğin.

7 Şubat 2010 Pazar

Kirli çamşırlar mı Kirli Cam mı?

 

Genç bir çift, yeni bir
mahalledekiyeni evlerine taşınmışlar.
Sabah kahvaltıyaparlarken,
komşu da çamaşırları asıyormuş.
Kadın kocasına 'Bak, çamaşırları
yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki
de doğru sabunu kullanmıyor.'demiş.
Kocası ona bakmış hiçbir şey
söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
Kadın,
komşusu...nun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu
yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah,
komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok
şaşırmış 'Bak' demiş kocasına 'çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda,
merak ediyorum, kim öğretti acaba ?
''Ben bu
sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim' diye cevap vermiş
kocası.

Hayatta da böyle değil midir ?
Başkalarını
izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz
olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamadan
önce zihin durumumuza bakmak ve 'iyi' olanı görmeye hazır olup
olmadığımızı farketmek güzel bir fikir olabilir..

Pencerelerimizi
temiz tutabilmek dileğiyle...

6 Şubat 2010 Cumartesi

Günümüzde Eski Büyük aşklar olur muydu

 

* Mecnun Leyla'ya o kadar da aşık olmazdı. Hadi hoşlandı, aşık oldu diyelim Mecnun; açılsa bile Leyla'ya, TEKLİF etse mesela, seviyeli bi beraberlikleri olsa, mesajlaşsalar yatmadan önce, sinemaya gitseler... Cıkkk... 6 ay sonra ayrılırlardı kesin. En iyi ihtimalle evlenirlerdi ama ondan sonra da yok kira, yok beyaz eş...ya taksitleri, yok çocukların okul masrafı derken böyle geçerdi ömürleri. Büyük bi aşk olmazdı öyle.

*Kerem, "aşkitom için tek başına bu dağı delecem" diye salak bi projeye atılmazdı. Herhalde bunu bi yatırım aracı olarak kullanırdı ve aynı zamanda tünel olarak ta kullanılabilecek bi dağı seçerdi. Devletten teşvikini de alırdı. Kazandığı parayla da yazları sıcak ve kurak Bodrum Türkbükü'nde, kışları da soğuk ve yağışlı İstanbul gece klüplerinde gününü gün ederdi. Aslı'yı unuturdu yani ama çook sonra ex aşkına geri dönebilirdi de.
* Atilla, Oğuz, Mete ve bilumum eski türk hükümdarlar, dışarıdan yabancı kontenjanlarını kullanarak ÇİN PRENSESLERİ ni getirmezlerdi. Sene de bi kaç kere "diplomatik ziyaret" yapmaları kafi gelirdi.
* Van Gogh, üniversiteye hazırlananlar için resim kursu açardı. Kapısında da "Başarıya Özel Van Gogh Resim Kursu'yla Hazırlanın" yazardı mesela
* Evliya Çelebi, "ÇELEBİ FİRARDA" diye bi program yapar, bi İbiza'ya, bi Los Angels'e
ordan Kanarya Adaları'na gider; yolda gördüğü güzel hatun kişilere "bunu nerden aldın, yok şunu kaça aldın " falan diye salak salak sorular sorar öyle güzel yurdumun güzel insanlarını bilgilendirirdi.
* Fuzuli, Gazi Üniversite'si Edebiyat Fakültesi'ne dekan olurdu. Arada derslere girer, kazık sorular sorardı.
* Cengiz Han, organize bi suç örgütü kurup Moğolistan ve Afganistan'da uyuşturucu işine girer, Kolombiyalılara kök söktürürdü.
* Ömer Hayyam, Reina' yı aratmıyacak bi gece klübü açardı. Ortamı da süper olurdu

(3K)

Dedim Dedi

 



" Sevmek" dedim
"Yoluna ölmek" dedi.
"Yol" dedim
"Alip basini gitmek" dedi.
"Gitmek" dedim
Bir "Ahh" çekip "Dostlardan ayrılmak" dedi.
"Dost" dedim. Durdu bana baktı."Dost" diye mırıldandı.
"Yüreğime nasıl koysam bilemediğim" dedi.
”Yürek" dedim
"Dünyaları içine sığdıramadığım" dedi.
"Dünya" dedim
"Hayatın bir yüzü" de...di.
"Yüz" dedim.
"Ardında ne gizli bilemediğim" dedi.
"Giz" dedim
"Hep çözmeye calıştığım" dedi
"Calışmak" dedim
"Hep bitmeyecek öykü" dedi.
"Öykü" dedim
"Binlercesini içimde gizliyorum" dedi.
"Gizlemek" dedim
"İşte her şeyin bitmesi" dedi.
"Şey" dedim
"Sevda" dedi.
"Sevda" dedim
"Peşinden koştuğum" dedi.
'Koşmak" dedim
"Hayat bir maraton" dedi.
"Hayat" dedim
"Öyle kısa ki" dedi.
"Niye kısa ki" dedim
"Yaşanacak çok şey var zaman yok" dedi.
"Yaşanması gereken ne var" dedim
"Aşk" dedi.
"Bütün aşkların toplamı en yüce ve tek aşk" dedi.
"Önce ona varsan olmaz mı" diye sordum
"Keşke olsa" dedi"Ama önce yoğrulmak gerek".
"Acı çekmek mi?" dedim
"Evet aşk acısında boğulmak" dedi.
"Yok olunca" dedim
"İşte gercek aşkı da o zaman yasamaya başlarsın" dedi.
"Gerçek aşk" dedim
"Büyük o" dedi.
Durdum. Durdum. Durdum ve sustum...
"Neden sustun" diye sordu
"Yüreğim titredi sanki" dedim.
"Neden" diye sordu
"Bilmiyorum" dedim "Büyük O!".
"Evet" dedi "Büyük O!".
"Nerede?" diye sordum.
"Her yerde" dedi.
"Nasıl?" diye sordum
"Yüreğini aç" dedi.
"Yüreğimi açmak?" dedim
"Bir tebessümle bak her şeye" dedi.
"Tebessüm" dedim
"Her kapının anahtarı" dedi.
"Kapı" dedim
"Girmeden bilemezsin" dedi.
"Ya korku?" dedim
"Bilinmeyenden korkar insan" dedi
"Ben bilmiyorum" dedim
"Neyi?" diye sordu
Ben'i" dedim
"Sen kimsin?" diye sordu
"Ben kimim?" diye sordum
"Sevgiyle beslenensin" dedi.
"Kimin sevgisiyle" dedim
"Büyük O'nun" dedi.
Durdum. Durdum. Yine sustum.

"Kimsin sen?" dedim
"SEN'im" dedi...

5 Şubat 2010 Cuma

Gece Yarısı Bir Yalnız Adam


Bir garip kimseydin bu şehirde,
Sevmezdin her akşam oturup içenleri,
Ve kimse bilmezdi o zamanlar
Düğüm düğüm içinden geçenleri.

Bir esmer kız severdin şiirler gibi,
Minyatürler gibi ince,
İçin içine sığmazdı, konuşamazdın
Çıkıp yanına gelince.

Efkarını dağıtmıyor şimdi her gece,
Ard arda içtiğin sigara
Ve başı boş akan ırmaklar gibi,
Dalıp dalıp gidiyorsun yollara.

Bütün sevdiklerin bırakıp gitti.
Yapayalnız kaldın artık.
Dokunsalar, ağlarsın çocuklar gibi
Büyüdü gözlerinde yalnızlık.

Biliyorum böyle değildin önceleri
Türküler söylerdin sıcak.
Bir bekar evin var şimdi karanlık
Bir odan var ağlayacak.

Meddar


Aslen Urfalıyım dedi beg,
Şıh Ömer köyünden,
Meddar Halilin ortancasıyım,
Anamı tanımam bile,
Bacım anlatırdı;
Bi uzun, bı uzun saçları varmış,
Beni doğururken ölmüş garip,
Çocukken hayvan otlatmaya gittiğimde,
Şimdi, şimdi kaçağa giderken uğrar,
İki elham okurum başında,
Helallik isterim,
Verir mi vermez mi bilmem yinede,
Malüm kötü iş kaçak.

Babamın lakabıdır Meddar,
Yani yok, yoksul demek bizim Urfa”da,
Mayına gitmiş sağ bacak,
Kolunu ise bir kaya dibinde yılan sokmuş,
Bi pusu günü,
Kesmişler ta omuzdan,

O haliyle anasız büyütmüş bizi,
Yok, beg, yok evlenmedi,
Sevmiş anamı, sevmiş ki öyle böyle değil,
Yine bi kaçağa giderken,
Sordum ,baba, baba sen neye gelmezsin ki,
Yumdu gözlerini, sakal kaplamış yüzünü dikti,
Dağlar arasından henüz doğmakta olan güneşe,
Ey oğul dedi,
Siz ananızı orada gömülü bilirsiniz he,
Oysa ananız benim ta buramda,
Aha ta yüregimde gömülü,
Babama ne desem beg,
Ne desem ki.

Derler ki kaçak kaderdir buraların,
Yok, beg inan yok, aslı cahillik,
Bi de alışkanlık,
Dedem askermiş, on dört yıl,
Balkanlardan tut ta, Galiçya, Bingazi, Trablusgarp,
Cepheden cepheye,
En son Çanakkale de etmiş harp,
Mezarı bile yokmuş,
Babama bi de bu dokunur,
Döner yüzünü dağlara, sıkar tek kalan yumruğunu,
Ben şehit oğluyum ula,
Ben şehit oğluyum,
Bu sınırlara düşman girmesin diye can vermiş,
Bir şehit babanın oğluyum,
Yaptığım işe bak,
Ne kol kaldı ne bacak,
Bu nasıl kader oğul,
Bu nasıl kader ki;

Şu Urfa ovası uzar gider bek,
Kerpiç evlerin,
Yaban otlar biter damlarında,
Yılanlar sarmaş dolaş kaya diplerinde,
Ne çok yılan hikayesi anlatırdı nenem,
Gece indiğinde,
Gece sinsi, gece yılan bakışlı ejder,

Sevmek mi beg,
Sevmek yani, Kadir İnanır Türkan Şoray gibi mi?
Yok, bek, yok
Buralarda Erol Taş”lar kol gezer,
Adamı, ya Allahın belası bir yılan sokar,
Ya mayında kolun bacağın kopar,
Sevmeyi erteledik biz,
Rüyasında ölüm görenleriz,
Mayınlar patlar bir sevda uykusuna yatsak,
Hayallerimizin orta yerinden kurşun yeriz
Buraların sinemalarında seven kavuşmaz beg,
Dor at sevdik, it sevdik çomar,
Silah sevdik,

Sıra gecesinde anlatmıştı Seyit ağa,
Vakti zamanında hükümdarın biri,
İnsanları atarmış ataşa diri, diri
Ve anlatırdı uzun, uzun İbrahim peygamberi
Yani derdi bu topraklardan
Nemrut ta çıkmış İbrahim”de,
Duam o ki derdi;
Nemrutlar kurusun daha doğmadan rahimde,
Sonra hep bir ağızdan,
“Urfa”nın etrafı dumanlı dağlar”,
Ne güzel bir türküdür bilir misin beg,
Urfa güzeldir,
Urfalılar kadar güzeldir beg.

Uzun havalar, ah o uzun havalar,
Bağrı yanıkların uzattıkça uzattığı,
Uzun uzadıya zamanlarında akşamların
Zaman öldürürüz,
Zamansız zamanların çocuklarıyız biz beg,
Kaya diplerinde kaçak bekler,
Hayallerimizi kitleriz,
Emniyete alınmış tetikler gibiyiz,
Bi gelir aklımıza Nagehanlar bi gider,
Esmalar, Seherler,

Korkularımızın seherinde uyur,
Kör karanlığında gecelerin yola düşeriz,
İşte bundandır beg,
Şimdi bu mapus damında akşamları uyku tutmaz beni,
Kaçaklarında gezinir dururum voltalarımın,

Aklımın firarlarındadır Nagehan,
Yanaşsam sınırlarına sevdanın,
Mayınlar patlar biliyorum bir bir,

Bi babamı görestim en fazla,
Bi de bacımı,
Bacım ki; evlenmedi hiç, heba etti kendini,
Şimdi ağarmıştır saçları,
Çökmüştür yüzüne bu akşam vaktinde hüzün,
Urfa toprağı gibi yarık, yarıktır,
Susuzluğuna yetmez boz bulanık suları Fırat”ın,
Biliyem ki şu dar vaktinde akşamın,
Alıp yüzünü arasına avuçlarının,
Bir kaya üzerinde,
Urfa”nın etrafı dumanlı dağları çığırmaktadır,
Biliyam ki şu an,
Urfa”nın dağları duman, duman,

Mehmet Çetin

80'lerde Çocuk Olmak

Ne çabuk geçiyor zaman…
Suskun bir düş gibi eski yıllar…
Yoksul ve isimsiz çukulataların tadında kaldı çocukluğum,
Dişlerimin arasında biraz kum sanki,
Damağımda bol şeker tadı…
Arap sakızı ilişirken gözüme,
Masalımda, yardım çağıran bir prenses,
Yapışıvermiş, ters çevrilmiş bir fincanın köşesine
Annem;
“Söndür ışıkları” diyor!
Yaşamak,
Çocukluğumun ülkesinde biraz tasarrufa düşüyor,
Ve babam geliyor, işte o an
Yamaçlarına tutunmaktan çekindiğim
İçeri bir dağ giriyor…

Ben kendimim…
Anam kendi, babam kendi, abim ablalarım,
Biraz karıncalı ve bir o kadar siyah beyaz televizyonda,
Benim gibi mutlu benim gibi mutsuz
Heidi’yle Safinaz’ım!..

  “Birazdan ajans başlayacak, izleyelim mi baba!”
  “Boş ver” diyor babam,
  “Boş ver, darbeler var dışarıda!”
Annem yazıklanıyor…
  “Ne olacak bu memleketin hali, bey?” sözü
Daha tüm memlekette yeni yeni dilleniyor
Ya içeride…
Kız, erkek…
Ağzı süt kokan ülkeyi kurtarmaya çalışıyor
Daha süt dişi çıkmamış ülkü ve devrim çocukları,
Durmadan duvarlara bir şeyler karalıyor.

Sofra altı seriliyor, eski bir Kars halısı üstüne,
Üzerine bir kasnak, üzerine bir sini,
Ve sonra anamın elleriyle pişmiş
Yoksul kuru fasulye tenceresi,
Paylaşıp, mis kokulu bir çarşı ekmeğini
Yiyoruz zenginden zengin kuru yemeğimizi

Çocukken, karın duyurmak ne güzeldi, 
Ne güzeldi çocukken leblebi tozu, horoz ve elma şekeri,
Üşümek;
Bir yanım ısınırken soba başında,
Tek lüksümüz olanlarda lüks lamba ve
Bir de gaz lambasıydı…
Parmaklarımın gücüyle tavşan kulağı duvarda
Sonra tuvalete gitmek o karanlıkta
Hem de korkuyla,
Yine de ne güzeldi…
Ve vakit, nedense o zaman, daha da yavaş geçerdi!..

Dedem vardı o zaman anneannem mesela,
Kaydı, çocukluğumun parlayan yıldızları
Silik bir hatıra şimdi bir çivinin ucunda
Duvardaki çifteyle dedemin fotoğrafı…

3 Şubat 2010 Çarşamba

Hayat

Hayat
Çetele tutmak değildir.
seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek değildir.
Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın veya kimlerin seni sevdiğide değildir.
Hayat ayakkabıların, saçın, derinin rengi değildir.
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğinde değildir.
Aslında hayat, notlar, p...ara, giyisiler, girmeyi başardığın yada başaramadığın okullarda değildir.
Hayat:
Kimi sevdiğin ve kimi incilttiğindir.
Kendin için neler hissetiiğindir.
Güven, mutluluk ve şevkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip oldukları değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
herşeyden önemlisi, hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir! (can YÜCEL)

Gençliğimi geri verseler Bu kez en çok kendimi severim

Kimleri sevdik kimleri sildik 
Kimleri peşine düştük genç ömrümüzde
Yüz göz olduk yar seninle
Sözümü esirgemez olduk
Gençliğimi geri verseler
Bu kez en çok kendimi severim
Veririm o yari de
Kime sevdirirse sevdirsin
Kimi öldürürse öldürsün
Kimi güldürürsü güldürsün
Umurumda değil
Kaşı gözü gül yüzü yıllarım gitti
Yıllarım gitti
Bir düşün niye geldik bugüne diye
Kimlerin sözüne gittik genç ömrümüzde
Yüz göz olduk yar seninle
Sözümü esirgemez olduk
Gençliğimi geri verseler
Bu kez en çok kendimi severim
Veririm o yari de
Kime sevdirirse sevdirsin
Kimi öldürürse öldürsün
Kimi güldürürsü güldürsün
Umurumda değil
Kaşı gözü gül yüzü yıllarım gitti
Yıllarım gitti

ASLINDA GERÇEK OLMAYAN GERÇEKLER

* Van Damme gibi tekme atman, yada Jackie Chan misali "sarhoş stili" kung fu bilmen hayatta karşılacağın engelleri ve kötü adamlardan kurtulup onları altetmeni pek sağlamıyor. (Bruce Lee hariç tabi )

* Kötü adamlar asla "ni hah haa" diye kahkaha atmıyor. Öyle Erol Taş gibi eti ya da tavuğu da buduyla tüm tüm de yemiyor.... Aslında çoğu giyimine kuşamına dikkat eden, oldukça iyi konusan prezentabl insanlar.

* Bak mesela iyi adamlar da öyle her zaman kazanmıyor. Aslında iyi adamlar hiç kazanmıyor heralde. Hani öyle "ben iyi bi insanım ve bakın kazandım" diyen bi arkadaşa da pek rastlamadım. Daha kötüsü, iyi - kötü kavramı da insanlar açısından tamamen silikleşmiş galiba. Yani siyah ve beyaz gibi değil durum. Herkes GRİ... Sen, ben, o, biz, siz, onlar...

* Bi kızın saçına sakız yapıştırman ondan hoşlandığını göstermez.

* Kara Şimşek'teki KITT gerçekte konuşmuyor.

* Sakın üniformaların büyüsüne kapılıp ta "ben büyüyünce pilot olcam" deme. Çok zor... Ve zaten başka birşey oluyorsun çoğu zaman. Artı hemen her erkek çocuğunun düşündüğü standart iş bu galiba. Şimdi ise sokaklar "olmamış pilotlar"la dolu.

* Para sandığından daha önemli.

* Kızları anlamaya çalışma. Çocukken de anlamamıştın, şimdi de pek anlıyor sayılmazsın bundan sonra da durum pek ümitli değil. Anlamaya çalıştığın zamanı matematiğe, fiziğe falan verseydin şimdi en azından NASA'da müdürdün. Maaşını dolar üzerinden alır haftasonları CENTRAL PARK'ta mis gibi çayını içer pikniğini yapardın.

(3K)

2 Şubat 2010 Salı

Yetişkinlikten İstifa Belgesi(Okuyun Eminim sizde imzalayacaksınız)

Bu belge ile resmi olarak yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm.
Tekrar 8 yaşın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım.
Yağmur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, kayalarda yürümek istiyorum.
Çikolatanın paradan daha iyi olduğunu çünkü daha tatlı ve yenilebilir olduğunu düşünmek istiyorum.
Sıcak bir yaz... gününde bir meşe ağacının gölgesinde oturup arkadaşlarımla limonata satmak istiyorum.
Hayatın daha basit olduğu zamana dönmek istiyorum.
Bütün
bildiğin, renkler, çarpım tablosu ve ninniler ama bu kadar az bilmek
seni rahatsız etmiyor çünkü ne bilmediğini bilmiyorsun ve umurunda da
değil.
Bildiğin tek şey mutlu olmak, çünkü seni üzecek veya kızdıracak şeylerden tamamen bihabersin.
Dünyanın adil olduğunu, herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum.

Her şeyin mümkün olduğuna inanmak istiyorum.
Yaşamın karmaşıklığını unutup, yeniden küçük şeylerden fazlasıyla heyecanlanmak, zevk almak istiyorum.
Tekrar basit yaşamak istiyorum.
Günümün,
bilgisayar arızaları, kağıt yığınları, üzücü haberler, bankada para
olmadan ay sonunu getirme kaygıları, doktor faturaları, dedikodu,
hastalık ve sevdiklerin kaybedilmesinden ibaret olmasını istemiyorum.
Aşkın varlığını (daha doğrusu yalan olduğunu) bilmek dahi istemiyorum.

Gülümseme,
kucaklaşma, tatlı bir söz, doğruluk, adalet, barış, rüyalar, hayaller
ve kardan adam yapmanın gücüne inanmak istiyorum.
İşte, çek defterim
ve arabamın anahtarları, kredi kartlarımın ekstremleri,gelir
belgelerim. Resmi olarak yetişkinlikten istifa ediyorum.
Eğer bu konuda benimle daha fazla konuşmak istiyorsanız, önce beni yakalaman lazım, çünküüüü; Ebeee, elim sendeeeee

1 Şubat 2010 Pazartesi

Ben Seni Sevdim Ya Sen

 

Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldim, oksadim saçlarini, öptüm
Içtim yudum yudum güzelligini
Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çildirirdim sen ne kadar uzaksan,
Ask degil, hiç doymayan bir seydi bu
Ben seni... sevdim mi? Sevdim dogrusu
Sevdikçe tamamlandim, bü...tünlendim
Biri vardi aglayan; gecelerce
Biri vardi sana tutkun; o bendim
Ben seni sevdim mi? Sevdim, en büyük
En solmayan güller açti içimde
Ömrümü degerli kilan bir seydin
Sen benim bozbulanik gençligimde
Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardim seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim, Ya sen beni?

30 Ocak 2010 Cumartesi

Ben Sanırdım Ki

Ben Sanırdım kiYıldızlar kaymaz.
Seni görünce anladım ki yıldızlar yeryüzüne inermiş.
Ben sanırdım ki yıldızlar kadar ışıl ışıl şeyler yok.
Gözlerine bakınca anladım ki varmış.
Ben sanırdım ki yıldızlar sadece gecer çıkar.
Sen oluncaanladım ki gündüzde yıldızlar varmış.
Ben sanırdım ki yıldızlar çok uzaktadır.
Sana dokununca anladım ki hiçte öyle değil.
Ben sanırdım ki yıldızlar çoktur sayılmayacak kadar.
Seni görünce dinleyince anladım ki SEN TEKSİN.

Yalan ZAMAN HER SEYİN İLACImış.

 

Atasözü der ki "Zaman herşeyin ilacıdır".

Madem ki ilacı vardır, burdaki herşey aslında sadece hastalıkları ifade etmekle mükelleftir.

Çaresiz dertler olduğuna göre, ölümcül olmayan hastalıklarla kısıtlıdır bu atasözü.

Hayatta hastalık olarak tanımlanabilecek o kadar çok şey vardır ki, neredeyse herşey manası var burda di...yenler de olsa, ben matematiksel kesinlikle alacağım irdelemeye bu atasözünü.

Zaman sadece ileri aktığına göre, etkisi ve verdiği acılar zamanla azalan dertlerdir söz konusu olan. Ya da zamanla algılamamızın sinirlerdeki hasar yüzünden azaldığı türden, bağışıklık kazandığımız ya da uyum sağladığımız dertler olmalıdır bunlar.

Hayatta kalan her canlı içinde olduğu ortama uyum sağlamaya programlanmıştır. Yaşamın sürmesi için gerekli minimum şarttır bu.

Ayni şekilde canlıların varlığının sürebilmesi için, her türlü bela ve melanet bile kısıtlı sürelerle hükmedecek gibi ayarlıdır, tabiatta.

Böyle olunca, aslında ilaç olan zaman değil, evrenin temel kuralıdır.

"Yaşamı yarattım, ben istediğim sürece de sürecek" diyen Tanrının sesinden.

Bir diğer atasözü ise "Hâfiza-i beser nisyân ile malûldür !" diye ifade eder bazı gerçekleri, bazı kişilerin gözlerinden görülüp yine bazılarının beyninde yankılandığı biçimiyle.

İnsan hafızası unutkanlıkla sakatlanmıştır desek de olur buna.

İnsan ne ki beyni ne olsun? demek de var, insanoğlunun yaptıklarına bakıp, beynindeki tek sakatlık keşke bu olsaydı demek de.

Ben bu atasözünü her duyduğumda acı biber yemiş bir beyin sahibi olarak sırıtımsı tebessüm eden fikirlere ev sahipliği yaparken bulurum zihnimi.

Beynimde yankılanan şekli şudur bu atasözünün:

Demiş atalarımız hafıza-ı beşer,
İnsanoğlu daima kendi kuyusunu eşer,
Daha da olmaz, bela çıkmaz ise,
Gider yanardağın tepesini eşer,

Devam etmişler söze malüldür nisyan ile,
İnsan aslında bela çağırır Yaratıcıya isyan ile,
Genelde bulur belasını susar ama,
Sonunda sabrı tükenip hışım edecek Tanrı,
Susacak insan denen canlı ebediyyen, hüsran ile.

-Alıntı-

Kardelen Kadar Cesaretin Yoksa Aşık Olma

 

Kardelen çiçeği, etrafındakilerin dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur.Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir.
Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır.
Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki artık dayanılmaz
bir hal alır ve Allah'a dua eder,bana bir defacıkta olsun güneşi görmeyi nasip et diye.
Ve bir... gün dayanamaz Allah'ın huzuruna
çıkar ve şöyle der;
"Allahım güneşi görmem için bana izin ver."
Allah'ta ona şöyle seslenir;
"Ey kardelen bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle
karşılaştığın an canından olabilirsin.İyi düşün sana 2 gün
mühlet veriyorum, ya güneş ya canın ."
Kardelen yüce rabbinin huzurundan ayrılır ve düşünür.Ama içindeki güneş sevdası adeta onu içten içe kemirir.2.günün sonunda Rabbinin huzuruna çıkar ve şöyle der;
"Bu aşk beni öyle büyüledi ki güneşi görmek için can atıyorum.
Allah'ta ona;
"Cesaretini taktir ederim ey kardelen ama bir yandan da
üzülürüm,çünkü canından olacaksın." der. ve kardelen güneşi görmenin aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir. Tam o beyaz karın içinden kafasını
çıkardığı an güneşi görür,ama ona daha önce söylendiği gibi
canından olur.
Bu olay herkesin kalbinde yer eder.Herkes çocuklarına ve torunlarına
bu olayı anlatır,nasihatte bulunurlar.
"Eğer günün birinde aşık olursan,birini çok seversen __KARDELEN__ gibi cesaretli ol.
Eğer ___KARDELEN___ kadar cesaretin yoksa Sakın Aşık olma!!! ..

27 Ocak 2010 Çarşamba

Öğrendim...


 

Çok oldu ben öğrendim,
unutmak bir aldatmaca.

Göz hizasından yükseğe
saklamak olup biteni.

Cana bağlanmış bir uçan balondu sır,
çözseydim ipimi, gidip takılsaydı bir ağacın dalına

''yok oldu''

diyebilirmiydim.

26 Ocak 2010 Salı

Bir gün mutlaka geleceksin


 

"Beşinci Mevsim!...
"Hani
gidiyorsun ya,
her şey donuyor aniden
üşüyor yüreğim
ellerim buz
ama,
______sana KIŞ sın diyemem

Hani,
bir ses,bir nefes bekliyorum
ne ses,ne nefes gelmiyor ya senden
dökülüyor yüreğimin yaprakları
ama,
______sana SONBAHAR sın da diyemem

Hani,
geliyorsun ya habersiz,aniden
açıyor ruhumun çiçekl...eri
gökkuşağı geçiyor üzerimden
ama,
______sana İLKBAHAR sın da diyemem

Hani,
aşkın alevi sarıyor ya
yanıyor yüreğim
titriyor bedenim,nöbetlerdeyken
ama,
_____sana YAZ sın da diyemem

sen benim
bilmediğim
görmediğim
tatmadığım
hiç yaşamadığım
_____beşinci MEVSİM sin
Ve...
Çaren yok..
Bir gün mutlaka geleceksin

24 Ocak 2010 Pazar

Farketmeli İnsan


 

Bir damlacık Sudan
nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken
dünyaya neden sığmadığını
Ve
En sonunda bir metre karelik yere
nasıl sığmak zorunda kalacağını
Fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın,
Ahirete nispetl...e
Anne karnı gibi olduğunu
Fark etmeli.
Henüz bebekken
Dünya benim! Dercesine
avuçlarının... sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken de aynı avuçların
Her şeyi bırakıp gidiyorum işte!
Dercesine apaçık kaldığını
Ve kefenin cebinin bulunmadığını
Fark etmeli.
Baskın yeteneğini
Fark etmeli sonra.
Azrailin her an
sürpriz yapabileceğini,
nasıl yaşarsa
öyle öleceğini
Fark etmeli insan.
Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte
ama kendisinin
güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada
Yemek yediğini
Fark etmeli.

Yaratılmışların en güzeli olduğunu
Fark etmeli
Ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni
Dikenin hemen yanı başındaki
gülü fark etmeli.
Evinde kedi, köpek beslediği halde
çocuk sahibi olmaktan korkmanın
mantıksızlığını fark etmeli.

Eşine seni çok seviyorum! Demenin
Mutluluk yolundaki müthiş gücünü
Fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin
Sadece üçünü giydiğini ama
Arka sokaktaki komşusunun
O beğenilmeyen gömleklere
muhtaç olduğunu fark etmeli.

Zenginliğin ve bereketin
Sofradayken önünde biriken
Ekmek kırıntılarını yemekte
gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken
Tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve
aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini
Fark etmeli.

Fark etmeliyiz çok geç olmadan
Ömür dediğin
üç gündür,
dün geldi geçti
yarın meçhuldür

O halde
ömür dediğin
Bir gündür,
O da bugündür

23 Ocak 2010 Cumartesi

Sen Beni Sevmekten Gidince





Sen beni sevmekten gidince
Ben bana borculu kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım

Gitme bir adım öteye gülüm
Bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes bir öteye gülüm her nefes hasret olur

Sen sesinini alıp gidince
Ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım

Gitme bir adım öteye gülüm
Bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
 
aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara
Kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah ve bir insan gözü yüzünden
Yüz gün art arda uyumamak
Kimse ölmesin diye kimsenin arkasında
Her Seydalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı hatta hiçbir tabiat olayı şahit gösterilmeyecek hiçbir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi yirmi dört saate çıkarılacak meskun mahallerde


 

Islak sokaklar zamanı..





Islak sokaklar mevsimindeyiz
artık...   Bu kalabalık şehre hüzün yağar bu zamanlar...
Yalnızlık yağar caddelerine...
Darmadağın saçlar, ıslanmış yüzler hep yere bakar...
Kahveleri bile dert yüklenir...
Çayları daha bir demli...
Unutulan sevgililer hatırlanır veya sevgililer unutulmaya çalışılır...
Bu mevsimde vitrinleri az sulu rakı gibidir bu şehrin...
Her adımın yalnızlığa uzanır....
Yine de hızlı adımlar atılır, koşulur bu sokaklarda...
Herkes kendi türküsünü söyler yüzünü buruşturarak,
Herkes kendi hikayesini en acıklı sanır...

Dün gece bir aşkı gömdüm derine
Dün gece sensiz öldüm
Gözlerimi kapattım uyumadan.
Düşümde seni gördüm
Sensiz olan bu şehir
İstemem aşksız olsun
Sensiz olan bu aşk
İstemem bensiz olsun

* * *

Kendisi koca bir yalanken gerçeği arar bu şehir...
Sokakları gibi evleri de acı doludur, gözyaşları taşar pencerelerinden...
Geceleri gerçeklerini saklar da, her gün başka bir maske takar insanları...
Hayatları vardır anlattıkları, bir de tek başına kalınca yaşadıkları...
Aşkları bir damla gözyaşında boğulur bu şehrin...
Onun için geceleri yeni hayatlar yazılır kimsenin bilmediği zamanlara...
Onun için kimse üzülmez gidenlere ve acır geride kalanlara...


* * *


Herkes kendi türküsünü söyler bu şehirde, sadece kendi acısına ağlar...
Herkesin tiyatrosudur bu şehir, herkesin en yalandan sahnesi...
Ve onun için bulunmayı bekler bu şehrin denizlerinde incilerin en sahtesi...
Yine de yalan olduğunu bile bile her gün aynı oyunu oynar bu şehrin insanları...
Herkes kendi hikayesini en acıklı sansa da her geceyi pembeye boyar gündüzün yalanları...


* * *


Bu şehir en çok sevenini aldatır.
En çok sevenini üzer hiç acımadan...
Sokaklarında gezmek de bir savaştır, burada hayatta kalmak da...
Ve çok zordur buna rağmen ayrı kalmak da...
Nefret etmek çok kolaydır bu şehirden..
Küfür etmek çok kolay...
Yine de ayrılamaz aldattıkları, ayrı kalamaz...
Her gidişinde dönüşü özler, onsuz kalamaz...


* * *


Bu şehrin sokakları hüzün doludur, acı doludur her zaman...
Her bir köşesinde bir hikaye gizlenir...
Boş sokaklarında gece yarısı masallar anlatır bu şehir...
Bir kez göreni 100 kez aldatır...
Onun için adımlar hep hızlı atılır, koşulur bu şehrin sokaklarında...
Çektirdiği onca acıya rağmen her zaman bir başkadır...
Her zaman ilktir tektir ve sondur bu şehir...
Ve en kalabalık caddesi görünmeyen acılardan bir nehir...


* * *


Yine de hızlı adımlar atılır, koşulur bu sokaklarda...
Herkes kendi türküsünü söyler kimseyi umursamadan
Herkes her gün insanlığından bin defa utanır...

Ben Seni Unuturum




Unutmak mı diyorsun sakın diline alma
Dünya yanar kül olur ben seni unuturum
Yüreğimin harından kutuplarda bir anda
Buzlar erir sel olur ben seni unuturum

Göklerin ağlayarak azap çektiği yerde
Gecenin yıldızları bir bir döktüğü yerde
Okyanusun damlaya boyun büktüğü yerde
Kelebekler sal olur ben seni unuturum



Bir daha kovulursa cennetten Âdem Baba
Şeytan yaptıklarından çekilirse hesaba
Madem doğduysan Gülüm boşuna bütün çaba
Har ateşler gül olur ben seni unuturum

Kayalar dile gelir unut diye bağırır
Dağlar aşk meclisine muhabbete çağırır
Hayat kendi rahminden bin kopyanı doğurur
Bana da bir hal olur ben seni unuturum

Uğraşma ey sevgili ateşten su olur mu
Kabul etmesen bile var olan kaybolur mu
Aşkın sonsuzluk bende başkasını bulur mu
Mecnun kalbim çöl olur ben seni unuturum

Kim bilir çok istersen zaman tersine döner
Ay sıkılır halinden bakarsın yere iner
Ne zaman bütün dünya bir tek serçeye biner
Her yer kalbe yol olur ben seni unuturum

Benim aşka feryadım yüreğimden yükselir
Kader son sözü söyler elbet başa o gelir
Dilim ne söylese de gerçeğini Hak bilir
Ruhum hiçe kul olur ben seni unuturum

Şevki Dinçal

Silahımsın


Silahımsın

başım havalarda gezerim
en yıkık günlerimde bile

atımsın
ölümü çiğnetmedin düşmanıma
karanlıkta kurşun yağarken üstüme

karımsın
dölümü paylaşan tarlamsın benim
kollarımda uyuttuğum geceler seni
göğsüne sığındığım geceler senin
öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende
kulaç atmışçasına Kızılırmak'ta
yorulup düştüğüm geceler senden
ve ilk görüyormuşum gibi baktığımda gözlerine
kızıltı sonbaharlar
alabulut yazlar
tiren tiren yolculuklar

seni ben
ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
korkunun kara tırnaklı titrek elleri
bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını
hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selam
yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin
bir çift ateş karanfil
bir dost kitap
ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu
hasta yatağımın baş ucunda yiğittin
soframızda kuş sütü balık yumurtası yoksa da
işçi ellerinin tadı
aydın gözlerinin balı var

ne zaman kekik koksa
gül koksa çamaşırlarım
elma erik ceviz zeytin portakal
anam koksa çamaşırlarım
ucuz çamaşırlarım
ucuz sabunlarda ellerini anımsarım

ellerin
canım karım ellerin
yaban güllerine mısralara pırnallara değen ellerin
ellerin
canım karım ellerin
iki taştan bir un eden ellerin
ve göller bölgesi'nin gül bahçelerinden
gül toplar gibi haziranda şafakta
çetin kitaplardan bal toplayan ellerin

canına okumuşlar ekmeğimizin
zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi
kan etmişler ellerimizi
kan etmişler düşlerimizi
canım gülüm
kan
gayrı bize ölüm yok

kavgayı
şiiri
ve Seni Cok Seviyorum


Hasan Hüseyin Korkmazgil

Türküler



İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
Kendilerinden umutlu,
Kendilerinden kederli,
Daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
Türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
Gezip tozduklarımın,
Görüp işittiklerimin,
Dokunduklarımın, anladıklarımın
Hiçbiri, hiçbiri,
Beni bahtiyar etmedi türküler kadar...

Bilseydim Büyümezdim



Acı verıyor bugunu yasamak
Bilseydim buyumezdım
Vefa var sadakat gercek ve ask muffet sanırdım
Kapılarımı her calana acardımda
Her kapıyı utanmadan ben calardım
Tek basıma kaldım bu koca denizde
Tek yürekli bir sandalla
İşte bir zamanlar ben boyleydim
Buyudum ogrendim böyle degilmis
Bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem bilmezdim
Ask denen seyın nasıl yok oldugunu gordum
Namusun yok oldugunu
Vefanın hic  oldugunu
İhanetin pic oldugunu bildim
Bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem bilmezdim
Cunku ben kucukken hıc ıhanet denizinde yuzmezdım
Bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem oralarda gezmezdim
Dost denenin cellat oldugunu
Gunesın mum ısıgında soldugunu gordum
Elinde kalbi cebinde namusu aklında suspusu gordum
Askını paraya tahlil edenleri onurunu mezara gomenleri gordum
Keske gormez olaydım cocuk kalaydım
Bilseydım buyumezdim
Cunku buyumesem bilmezdim…
Beni nasıl kandırdıklarını gordum
Beni nasıl inandırdıklarını
Sadece gercek benımmıs, en ıyı onu gordum..
Göze kalem ceken acılar, akla zincir vuran yaralar gördüm
Varlıgını satan yoksullar yoklugunu satan zenginler gordum
Keske görmeseydim bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem gormezdim…
Sabır emlakcılarını, ihanet saksakcılarını gordum
Arkadasını sevenlerden daha makbul  sevgisini satanları gordum
Bizler ve sizler diye bizi bolenlerin aslında onlar oldugunu gordum
Sikayete hakkım yok sustum tam ortasında durdum
Yasamak haram oldu nefes alırken öldüm
Bilseydim büyümezdim
Eskiden olsa simdiki gibi bir dost nasihati vermezdim..
Cunku büyümesem ölmezdim..

Abdullah ÖZDOĞAN

21 Ocak 2010 Perşembe

Yağdıkça...



Yer ile yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul

Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım

Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden

Bir şehre yağmur yağdı
Ben ağladım

Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım

Ben giderken ençok seni götürdüm
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı

Ben...
Yağmur...
Ağladım...

20 Ocak 2010 Çarşamba

ALDIRMA REİS




Sen içerdeyken ben
Sinemalara gittim
Bütün filmlerini seyrettim
O sevdiğimiz artistin
Sen içerdeyken ben
Vita kutularında çiçek yetiştirdim
Sokakta top oynadım çocuklarla
Ayakkabılarımı eskittim
Güneşe karşı durdum sabahları
Geceleri bir başıma yıldızları bekledim
Annenin gönlüne su serptim
Aldırma dedim aldırma
Bir şarkı söyle bir dilek tut herkes için
Bir ada rüzgarı gibi
Sürtünerek geç hayata
Bir sarmaşık gibi tutun
Ve değer ver hatıralara
Aldırma dedim
Sen annesin, aldırma
Sen içerdeyken ben
Kiramı ödedim pijamalarımı giydim
Haber bültenlerini izledim
Gazetelerden kupon kestim
Sen içerdeyken ben
Sigara içtim, öksürdüm
Otobüse bindim
Fotoğraflarımıza baktım
Acıyan yanlarımı körelttim
Deniz kıyısında yürüdüm
Manavdan soğan aldım
Yeni çıkan şarkıları dinledim
Kafeste beslediğimiz kuşu saldım
Islık çaldım
Sen içerdeyken ben
Hep uyandım, sayıkladım
Kanadım boyuna
Takvimlur aldım
Her gün bir yaprağını kopardım
Deli ayrılığın
Sen içerdeyken ben
Gömleğimi ütüledim
Sobada elimi yaktım
Bir şiir yazdım
Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden
Hani o alnına kader değmiş
Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş
Hani o erken vurulmuş
Gençliğimiz gibi dağıldım
Sen içerdeyken ben
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Kapı kapattım, pencere açtım
Mutfakta oyalandım
Kanepede yattım
Hatta bir yolluk aldım odaya
Çok ta kulak asmadım
Çokta koymadı bu bana
Alt tarafı içerdeydin
Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün
Bir yanımı
Yani adamlığımı
Yani gözlerimin ferini
Yani canımı
Alt tarafı şarkılar ölecekti
Alt tarafı kanayacaktı kalbim
İşte sensiz
İşte nefessiz
İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı
Her tarafım
Yıldızlar yine oradaydı oysa
Yazdıklarım
Gözden kaçan o defter yapraklarında
Boşver yüzyirmisekiz
Hayat bir gemi
Yürüt onu göreyim seni
Boşver yüzyirmisekiz ha...
Boşveriyor ya
Aldırma reis
Reis aldırmıyor ya
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Vitrinlerin önünden geçtim
Minibüs duraklarında bekledim
Simitçilerle yarenlik ettim
Üstüme bir ceket aldım
El tezgahlarında kitaplara baktım
Sen içerdeyken ben
Hiç oturup ağlamadım
Hiç karartmadım umudu
Hiç bulandırmadım onuru
Öyle dimdik durdum ortada
İşte burada ulan işte burada
Böyle burada
Hiç yıkılmadan
Hiç utanmadan
Ve hiç unutmadan
Sen içerdeyken ben
Gülen resmimi yaptırdım
Sokaktaki ressama
Her zaman yaptığım gibi
Buzdolabını ayağımla kapadım
Parkların banklarına adını kazıdım
Adını kazıdım duvarlara
Adını, adımın yanına yazdım
Hiç unutmadım, utanmadım
Korkmadım