Algı ve hakikatle ilgili olarak bir Çin atasözü şöyle der: “Rüyamda kendimi kelebek olarak gördüm. Acaba ben, rüyasında kendini kelebek olarak gören bir insan mıyım, yoksa insan olarak gören bir kelebek miyim?”
Algılarla hakikatler arasındaki fark insanın bakış
açısındadır.
Başarılı insan, gerçekler ve algılar arasındaki uçurumu
kapatmış, hakikatlere göre rotasını belirleyen insandır.
İnsan tüm hayatı beş duyu ile algılar. Ancak kişi,
algıladığı her ne varsa bunlar arasından gerçekler ve değerler boyutuna sıçrama
yapamaz, her şeyi algıladığı sınırlar içerisinde çözümleyip değerlendirmeye
çabalarken bir yanılsama ile asıl hakikatleri göremeyecektir. Dolayısı ile her
davranış, algılanan düzeyde olacak hakikat düzeyine çıkamayacaktır.
Platon (Eflatun), duyular ve algılar ile elde edilen duyular
dünyasına ait bilgilerin gerçek bilgiler olmadığını savunur. Ona göre; algının
bittiği yerde aklımızla ve ruhumuzla idealar evrenindeki bilgilere ulaşırız.
İdealar evrenindeki bu bilgiler gerçek bilgilerdir. İdealar, duygular
dünyasında algıladığımız; ağaç, güzel, iyi gibi kavramların orijinal formları,
özleri ve örnekleridir. İdeaların belirlenebilmesi için de doğuştan ön bilgiye
sahip olan insana, bir takım hatırlatmalar yapmak gerekir. Platon bu durumu,
mağara örneği ile açıklar.
Bu örneğe göre; bir insan düşünün ki bir mağara içinde sırtı
mağaranın girişine dönük bir durumda. Bu insan, mağaranın dışındaki gerçek
varlıkları göremiyor, sadece mağaranın önünden geçen bu varlıkların güneş
ışığının etkisiyle mağara içine düşen gölgelerini görüyor ve bu gölgeleri
gerçek varlıklar olarak algılıyor. Bu durum, mağaradaki insanın dışarı çıkıp da
gerçek varlıkları görmesine kadar devam edecektir.
Hakikati ancak bu şekilde algılayacaktır öteki türlü sadece
algıladıklarına göre hareket edecek bu da hakikatten uzak verilerle olacaktır.
İnsanlar da sadece algıladıklarıyla hareket edip hakikat ve
yanılsama ayrımını yapmazlarsa hakikati değil sadece gölgeleri görür. Başarıya
ulaştıran ise gölgeler ve yanılsamalar değil hakikatlerdir.
Hakikatlere göre değil de algılara göre kör insanların,
dokundukları nesneyi tarif etmeye çalışmaları gibidir. Bu hikâyeye göre; birkaç
kör adamın önüne bir fil getirilip ve fili tarif etmeleri istenmiş.
Sadece kuyruğunu tutan kişi “Fil, bir hortumdur” demiş.
Bacağını tutan kişi ise “Fil, Bir sütundur” demiş. Kulaklarını tutan ise, “Fil,
bir yelkendir” demiş.
Burada da görüldüğü gibi sadece algılara değer vermek insanı
yanılgılara götürür. Hakikatler ise aydınlığa…
Hakikat bir bütündür ve bütün olduğu sürece hakikattir.
Hakikatler, insanı özgürleştirir, görüşünü netleştirir, gerçeğin boyutuna göre
tavır almasını sağlar. İncil’de şöyle denir: “Gerçekler insanı özgürleştirir.”
Algılar ve gerçekler, insanın hayatının parçalarıdır.
Algıladığı ile hakikatin farkına varan insan, hayatı bir bütün olarak ve tüm
gerçekleriyle görür. Bu görüş kişiye, hayatı anlamlandırma, yönlendirme ve
yönetme avantajı sağlar. Bunun getirisi olarak da başarmak istediklerine
ulaşır.
Hakikatin adamı hayatta denge sağlar. Ancak şunu unutmamak
gerekir, gerçekler insanı güçlendirdiği gibi sınırlandırabilir de. Kişi eğer
hakikatleri kabullenme erdeminden yoksunsa, gerçekler yıkıcı etki yapabilir.
Hakikatin adamı gerçekleri kabullenir ve onu kendi avantajına değerlendirerek
yolunu bulur.
Hakikatin adamı, hakikatleri yine hakikatlerle
değerlendirir.
Hakikatlere göre değil de algıladıklarımızın karmaşası
içinde hareket etmek, bizi hayal ve gerçek karmaşasına sürükler. Hakikatleri
ortaya koyup göremediğimiz sürece bu devam eder. Bu durumda, başarmayı ancak
hayal edebiliriz.
İnsan ancak hakikatler üzerinde ilerleyebilir. Veriler
ışığında deneyler, analizler yoluyla elde edilen gerçekler üzerinde çalışarak,
bunların ışığında hakikatin adamı olarak ilerlemek gerekir.
Algı genellikle görünendir. Hakikat ise çoğunlukla ilk
bakışta görünmez. Hakikati görebilmek bilgelik ve erdemlilik isteyen bir
gerçektir.
Bir zen ustası yanında öğrencileriyle birlikte gezinirken,
tilkiden kaçan bir tavşanı gösterir ve şöyle der: “Eski bir hikayeye göre
tavşanlar tilkilerden daha hızlı koşarlar”
“Hayır!” diye itiraz eder bir öğrenci. “Tilkiler daha hızlı
koşarlar”
“Ama tavşan tilkiden kurtulacak” der bu kez usta.
“Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?” diye sorar
öğrenci.
“Çünkü tilki sabah kahvaltısı için, tavşansa hayatı için
koşuyor” cevabını verir usta.
İşte algılanan değil hakikate göre bir bakış açısı ışığında
ortaya konan bilgelik.
Hakikatin adamı hakikati akıl gözüyle, zihin gözüyle, kalp
gözüyle görür ve yine bu gözlerle değerlendirir.
Bir şeyi algılamak ve onu zihnimize kaydetmek için bakmamız
yeterli olur. Ancak bir hakikati kavramak için bakmak değil baktığımızı görmek
gerekir. Gören bir göz hakikatleri net olarak görebilir ancak.
Yazan: Niyazi Fırat Eres





