30 Ocak 2010 Cumartesi

Ben Sanırdım Ki

Ben Sanırdım kiYıldızlar kaymaz.
Seni görünce anladım ki yıldızlar yeryüzüne inermiş.
Ben sanırdım ki yıldızlar kadar ışıl ışıl şeyler yok.
Gözlerine bakınca anladım ki varmış.
Ben sanırdım ki yıldızlar sadece gecer çıkar.
Sen oluncaanladım ki gündüzde yıldızlar varmış.
Ben sanırdım ki yıldızlar çok uzaktadır.
Sana dokununca anladım ki hiçte öyle değil.
Ben sanırdım ki yıldızlar çoktur sayılmayacak kadar.
Seni görünce dinleyince anladım ki SEN TEKSİN.

Yalan ZAMAN HER SEYİN İLACImış.

 

Atasözü der ki "Zaman herşeyin ilacıdır".

Madem ki ilacı vardır, burdaki herşey aslında sadece hastalıkları ifade etmekle mükelleftir.

Çaresiz dertler olduğuna göre, ölümcül olmayan hastalıklarla kısıtlıdır bu atasözü.

Hayatta hastalık olarak tanımlanabilecek o kadar çok şey vardır ki, neredeyse herşey manası var burda di...yenler de olsa, ben matematiksel kesinlikle alacağım irdelemeye bu atasözünü.

Zaman sadece ileri aktığına göre, etkisi ve verdiği acılar zamanla azalan dertlerdir söz konusu olan. Ya da zamanla algılamamızın sinirlerdeki hasar yüzünden azaldığı türden, bağışıklık kazandığımız ya da uyum sağladığımız dertler olmalıdır bunlar.

Hayatta kalan her canlı içinde olduğu ortama uyum sağlamaya programlanmıştır. Yaşamın sürmesi için gerekli minimum şarttır bu.

Ayni şekilde canlıların varlığının sürebilmesi için, her türlü bela ve melanet bile kısıtlı sürelerle hükmedecek gibi ayarlıdır, tabiatta.

Böyle olunca, aslında ilaç olan zaman değil, evrenin temel kuralıdır.

"Yaşamı yarattım, ben istediğim sürece de sürecek" diyen Tanrının sesinden.

Bir diğer atasözü ise "Hâfiza-i beser nisyân ile malûldür !" diye ifade eder bazı gerçekleri, bazı kişilerin gözlerinden görülüp yine bazılarının beyninde yankılandığı biçimiyle.

İnsan hafızası unutkanlıkla sakatlanmıştır desek de olur buna.

İnsan ne ki beyni ne olsun? demek de var, insanoğlunun yaptıklarına bakıp, beynindeki tek sakatlık keşke bu olsaydı demek de.

Ben bu atasözünü her duyduğumda acı biber yemiş bir beyin sahibi olarak sırıtımsı tebessüm eden fikirlere ev sahipliği yaparken bulurum zihnimi.

Beynimde yankılanan şekli şudur bu atasözünün:

Demiş atalarımız hafıza-ı beşer,
İnsanoğlu daima kendi kuyusunu eşer,
Daha da olmaz, bela çıkmaz ise,
Gider yanardağın tepesini eşer,

Devam etmişler söze malüldür nisyan ile,
İnsan aslında bela çağırır Yaratıcıya isyan ile,
Genelde bulur belasını susar ama,
Sonunda sabrı tükenip hışım edecek Tanrı,
Susacak insan denen canlı ebediyyen, hüsran ile.

-Alıntı-

Kardelen Kadar Cesaretin Yoksa Aşık Olma

 

Kardelen çiçeği, etrafındakilerin dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur.Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir.
Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır.
Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki artık dayanılmaz
bir hal alır ve Allah'a dua eder,bana bir defacıkta olsun güneşi görmeyi nasip et diye.
Ve bir... gün dayanamaz Allah'ın huzuruna
çıkar ve şöyle der;
"Allahım güneşi görmem için bana izin ver."
Allah'ta ona şöyle seslenir;
"Ey kardelen bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle
karşılaştığın an canından olabilirsin.İyi düşün sana 2 gün
mühlet veriyorum, ya güneş ya canın ."
Kardelen yüce rabbinin huzurundan ayrılır ve düşünür.Ama içindeki güneş sevdası adeta onu içten içe kemirir.2.günün sonunda Rabbinin huzuruna çıkar ve şöyle der;
"Bu aşk beni öyle büyüledi ki güneşi görmek için can atıyorum.
Allah'ta ona;
"Cesaretini taktir ederim ey kardelen ama bir yandan da
üzülürüm,çünkü canından olacaksın." der. ve kardelen güneşi görmenin aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir. Tam o beyaz karın içinden kafasını
çıkardığı an güneşi görür,ama ona daha önce söylendiği gibi
canından olur.
Bu olay herkesin kalbinde yer eder.Herkes çocuklarına ve torunlarına
bu olayı anlatır,nasihatte bulunurlar.
"Eğer günün birinde aşık olursan,birini çok seversen __KARDELEN__ gibi cesaretli ol.
Eğer ___KARDELEN___ kadar cesaretin yoksa Sakın Aşık olma!!! ..

27 Ocak 2010 Çarşamba

Öğrendim...


 

Çok oldu ben öğrendim,
unutmak bir aldatmaca.

Göz hizasından yükseğe
saklamak olup biteni.

Cana bağlanmış bir uçan balondu sır,
çözseydim ipimi, gidip takılsaydı bir ağacın dalına

''yok oldu''

diyebilirmiydim.

26 Ocak 2010 Salı

Bir gün mutlaka geleceksin


 

"Beşinci Mevsim!...
"Hani
gidiyorsun ya,
her şey donuyor aniden
üşüyor yüreğim
ellerim buz
ama,
______sana KIŞ sın diyemem

Hani,
bir ses,bir nefes bekliyorum
ne ses,ne nefes gelmiyor ya senden
dökülüyor yüreğimin yaprakları
ama,
______sana SONBAHAR sın da diyemem

Hani,
geliyorsun ya habersiz,aniden
açıyor ruhumun çiçekl...eri
gökkuşağı geçiyor üzerimden
ama,
______sana İLKBAHAR sın da diyemem

Hani,
aşkın alevi sarıyor ya
yanıyor yüreğim
titriyor bedenim,nöbetlerdeyken
ama,
_____sana YAZ sın da diyemem

sen benim
bilmediğim
görmediğim
tatmadığım
hiç yaşamadığım
_____beşinci MEVSİM sin
Ve...
Çaren yok..
Bir gün mutlaka geleceksin

24 Ocak 2010 Pazar

Farketmeli İnsan


 

Bir damlacık Sudan
nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken
dünyaya neden sığmadığını
Ve
En sonunda bir metre karelik yere
nasıl sığmak zorunda kalacağını
Fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın,
Ahirete nispetl...e
Anne karnı gibi olduğunu
Fark etmeli.
Henüz bebekken
Dünya benim! Dercesine
avuçlarının... sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken de aynı avuçların
Her şeyi bırakıp gidiyorum işte!
Dercesine apaçık kaldığını
Ve kefenin cebinin bulunmadığını
Fark etmeli.
Baskın yeteneğini
Fark etmeli sonra.
Azrailin her an
sürpriz yapabileceğini,
nasıl yaşarsa
öyle öleceğini
Fark etmeli insan.
Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte
ama kendisinin
güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada
Yemek yediğini
Fark etmeli.

Yaratılmışların en güzeli olduğunu
Fark etmeli
Ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni
Dikenin hemen yanı başındaki
gülü fark etmeli.
Evinde kedi, köpek beslediği halde
çocuk sahibi olmaktan korkmanın
mantıksızlığını fark etmeli.

Eşine seni çok seviyorum! Demenin
Mutluluk yolundaki müthiş gücünü
Fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin
Sadece üçünü giydiğini ama
Arka sokaktaki komşusunun
O beğenilmeyen gömleklere
muhtaç olduğunu fark etmeli.

Zenginliğin ve bereketin
Sofradayken önünde biriken
Ekmek kırıntılarını yemekte
gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken
Tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve
aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini
Fark etmeli.

Fark etmeliyiz çok geç olmadan
Ömür dediğin
üç gündür,
dün geldi geçti
yarın meçhuldür

O halde
ömür dediğin
Bir gündür,
O da bugündür

23 Ocak 2010 Cumartesi

Sen Beni Sevmekten Gidince





Sen beni sevmekten gidince
Ben bana borculu kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım

Gitme bir adım öteye gülüm
Bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes bir öteye gülüm her nefes hasret olur

Sen sesinini alıp gidince
Ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin
Ya ben sana az kaldım

Gitme bir adım öteye gülüm
Bir adımda gurbet olur
Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
 
aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara
Kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah ve bir insan gözü yüzünden
Yüz gün art arda uyumamak
Kimse ölmesin diye kimsenin arkasında
Her Seydalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı hatta hiçbir tabiat olayı şahit gösterilmeyecek hiçbir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi yirmi dört saate çıkarılacak meskun mahallerde


 

Islak sokaklar zamanı..





Islak sokaklar mevsimindeyiz
artık...   Bu kalabalık şehre hüzün yağar bu zamanlar...
Yalnızlık yağar caddelerine...
Darmadağın saçlar, ıslanmış yüzler hep yere bakar...
Kahveleri bile dert yüklenir...
Çayları daha bir demli...
Unutulan sevgililer hatırlanır veya sevgililer unutulmaya çalışılır...
Bu mevsimde vitrinleri az sulu rakı gibidir bu şehrin...
Her adımın yalnızlığa uzanır....
Yine de hızlı adımlar atılır, koşulur bu sokaklarda...
Herkes kendi türküsünü söyler yüzünü buruşturarak,
Herkes kendi hikayesini en acıklı sanır...

Dün gece bir aşkı gömdüm derine
Dün gece sensiz öldüm
Gözlerimi kapattım uyumadan.
Düşümde seni gördüm
Sensiz olan bu şehir
İstemem aşksız olsun
Sensiz olan bu aşk
İstemem bensiz olsun

* * *

Kendisi koca bir yalanken gerçeği arar bu şehir...
Sokakları gibi evleri de acı doludur, gözyaşları taşar pencerelerinden...
Geceleri gerçeklerini saklar da, her gün başka bir maske takar insanları...
Hayatları vardır anlattıkları, bir de tek başına kalınca yaşadıkları...
Aşkları bir damla gözyaşında boğulur bu şehrin...
Onun için geceleri yeni hayatlar yazılır kimsenin bilmediği zamanlara...
Onun için kimse üzülmez gidenlere ve acır geride kalanlara...


* * *


Herkes kendi türküsünü söyler bu şehirde, sadece kendi acısına ağlar...
Herkesin tiyatrosudur bu şehir, herkesin en yalandan sahnesi...
Ve onun için bulunmayı bekler bu şehrin denizlerinde incilerin en sahtesi...
Yine de yalan olduğunu bile bile her gün aynı oyunu oynar bu şehrin insanları...
Herkes kendi hikayesini en acıklı sansa da her geceyi pembeye boyar gündüzün yalanları...


* * *


Bu şehir en çok sevenini aldatır.
En çok sevenini üzer hiç acımadan...
Sokaklarında gezmek de bir savaştır, burada hayatta kalmak da...
Ve çok zordur buna rağmen ayrı kalmak da...
Nefret etmek çok kolaydır bu şehirden..
Küfür etmek çok kolay...
Yine de ayrılamaz aldattıkları, ayrı kalamaz...
Her gidişinde dönüşü özler, onsuz kalamaz...


* * *


Bu şehrin sokakları hüzün doludur, acı doludur her zaman...
Her bir köşesinde bir hikaye gizlenir...
Boş sokaklarında gece yarısı masallar anlatır bu şehir...
Bir kez göreni 100 kez aldatır...
Onun için adımlar hep hızlı atılır, koşulur bu şehrin sokaklarında...
Çektirdiği onca acıya rağmen her zaman bir başkadır...
Her zaman ilktir tektir ve sondur bu şehir...
Ve en kalabalık caddesi görünmeyen acılardan bir nehir...


* * *


Yine de hızlı adımlar atılır, koşulur bu sokaklarda...
Herkes kendi türküsünü söyler kimseyi umursamadan
Herkes her gün insanlığından bin defa utanır...

Ben Seni Unuturum




Unutmak mı diyorsun sakın diline alma
Dünya yanar kül olur ben seni unuturum
Yüreğimin harından kutuplarda bir anda
Buzlar erir sel olur ben seni unuturum

Göklerin ağlayarak azap çektiği yerde
Gecenin yıldızları bir bir döktüğü yerde
Okyanusun damlaya boyun büktüğü yerde
Kelebekler sal olur ben seni unuturum



Bir daha kovulursa cennetten Âdem Baba
Şeytan yaptıklarından çekilirse hesaba
Madem doğduysan Gülüm boşuna bütün çaba
Har ateşler gül olur ben seni unuturum

Kayalar dile gelir unut diye bağırır
Dağlar aşk meclisine muhabbete çağırır
Hayat kendi rahminden bin kopyanı doğurur
Bana da bir hal olur ben seni unuturum

Uğraşma ey sevgili ateşten su olur mu
Kabul etmesen bile var olan kaybolur mu
Aşkın sonsuzluk bende başkasını bulur mu
Mecnun kalbim çöl olur ben seni unuturum

Kim bilir çok istersen zaman tersine döner
Ay sıkılır halinden bakarsın yere iner
Ne zaman bütün dünya bir tek serçeye biner
Her yer kalbe yol olur ben seni unuturum

Benim aşka feryadım yüreğimden yükselir
Kader son sözü söyler elbet başa o gelir
Dilim ne söylese de gerçeğini Hak bilir
Ruhum hiçe kul olur ben seni unuturum

Şevki Dinçal

Silahımsın


Silahımsın

başım havalarda gezerim
en yıkık günlerimde bile

atımsın
ölümü çiğnetmedin düşmanıma
karanlıkta kurşun yağarken üstüme

karımsın
dölümü paylaşan tarlamsın benim
kollarımda uyuttuğum geceler seni
göğsüne sığındığım geceler senin
öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende
kulaç atmışçasına Kızılırmak'ta
yorulup düştüğüm geceler senden
ve ilk görüyormuşum gibi baktığımda gözlerine
kızıltı sonbaharlar
alabulut yazlar
tiren tiren yolculuklar

seni ben
ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
korkunun kara tırnaklı titrek elleri
bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin
seni ben
zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını
hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selam
yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin
bir çift ateş karanfil
bir dost kitap
ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu
hasta yatağımın baş ucunda yiğittin
soframızda kuş sütü balık yumurtası yoksa da
işçi ellerinin tadı
aydın gözlerinin balı var

ne zaman kekik koksa
gül koksa çamaşırlarım
elma erik ceviz zeytin portakal
anam koksa çamaşırlarım
ucuz çamaşırlarım
ucuz sabunlarda ellerini anımsarım

ellerin
canım karım ellerin
yaban güllerine mısralara pırnallara değen ellerin
ellerin
canım karım ellerin
iki taştan bir un eden ellerin
ve göller bölgesi'nin gül bahçelerinden
gül toplar gibi haziranda şafakta
çetin kitaplardan bal toplayan ellerin

canına okumuşlar ekmeğimizin
zincire yatırmışlar delikanlı günlerimizi
kan etmişler ellerimizi
kan etmişler düşlerimizi
canım gülüm
kan
gayrı bize ölüm yok

kavgayı
şiiri
ve Seni Cok Seviyorum


Hasan Hüseyin Korkmazgil

Türküler



İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
Kendilerinden umutlu,
Kendilerinden kederli,
Daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
Türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
Gezip tozduklarımın,
Görüp işittiklerimin,
Dokunduklarımın, anladıklarımın
Hiçbiri, hiçbiri,
Beni bahtiyar etmedi türküler kadar...

Bilseydim Büyümezdim



Acı verıyor bugunu yasamak
Bilseydim buyumezdım
Vefa var sadakat gercek ve ask muffet sanırdım
Kapılarımı her calana acardımda
Her kapıyı utanmadan ben calardım
Tek basıma kaldım bu koca denizde
Tek yürekli bir sandalla
İşte bir zamanlar ben boyleydim
Buyudum ogrendim böyle degilmis
Bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem bilmezdim
Ask denen seyın nasıl yok oldugunu gordum
Namusun yok oldugunu
Vefanın hic  oldugunu
İhanetin pic oldugunu bildim
Bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem bilmezdim
Cunku ben kucukken hıc ıhanet denizinde yuzmezdım
Bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem oralarda gezmezdim
Dost denenin cellat oldugunu
Gunesın mum ısıgında soldugunu gordum
Elinde kalbi cebinde namusu aklında suspusu gordum
Askını paraya tahlil edenleri onurunu mezara gomenleri gordum
Keske gormez olaydım cocuk kalaydım
Bilseydım buyumezdim
Cunku buyumesem bilmezdim…
Beni nasıl kandırdıklarını gordum
Beni nasıl inandırdıklarını
Sadece gercek benımmıs, en ıyı onu gordum..
Göze kalem ceken acılar, akla zincir vuran yaralar gördüm
Varlıgını satan yoksullar yoklugunu satan zenginler gordum
Keske görmeseydim bilseydim buyumezdim
Cunku buyumesem gormezdim…
Sabır emlakcılarını, ihanet saksakcılarını gordum
Arkadasını sevenlerden daha makbul  sevgisini satanları gordum
Bizler ve sizler diye bizi bolenlerin aslında onlar oldugunu gordum
Sikayete hakkım yok sustum tam ortasında durdum
Yasamak haram oldu nefes alırken öldüm
Bilseydim büyümezdim
Eskiden olsa simdiki gibi bir dost nasihati vermezdim..
Cunku büyümesem ölmezdim..

Abdullah ÖZDOĞAN

21 Ocak 2010 Perşembe

Yağdıkça...



Yer ile yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul

Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım

Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden

Bir şehre yağmur yağdı
Ben ağladım

Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?

Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım

Ben giderken ençok seni götürdüm
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı

Ben...
Yağmur...
Ağladım...

20 Ocak 2010 Çarşamba

ALDIRMA REİS




Sen içerdeyken ben
Sinemalara gittim
Bütün filmlerini seyrettim
O sevdiğimiz artistin
Sen içerdeyken ben
Vita kutularında çiçek yetiştirdim
Sokakta top oynadım çocuklarla
Ayakkabılarımı eskittim
Güneşe karşı durdum sabahları
Geceleri bir başıma yıldızları bekledim
Annenin gönlüne su serptim
Aldırma dedim aldırma
Bir şarkı söyle bir dilek tut herkes için
Bir ada rüzgarı gibi
Sürtünerek geç hayata
Bir sarmaşık gibi tutun
Ve değer ver hatıralara
Aldırma dedim
Sen annesin, aldırma
Sen içerdeyken ben
Kiramı ödedim pijamalarımı giydim
Haber bültenlerini izledim
Gazetelerden kupon kestim
Sen içerdeyken ben
Sigara içtim, öksürdüm
Otobüse bindim
Fotoğraflarımıza baktım
Acıyan yanlarımı körelttim
Deniz kıyısında yürüdüm
Manavdan soğan aldım
Yeni çıkan şarkıları dinledim
Kafeste beslediğimiz kuşu saldım
Islık çaldım
Sen içerdeyken ben
Hep uyandım, sayıkladım
Kanadım boyuna
Takvimlur aldım
Her gün bir yaprağını kopardım
Deli ayrılığın
Sen içerdeyken ben
Gömleğimi ütüledim
Sobada elimi yaktım
Bir şiir yazdım
Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden
Hani o alnına kader değmiş
Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş
Hani o erken vurulmuş
Gençliğimiz gibi dağıldım
Sen içerdeyken ben
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Kapı kapattım, pencere açtım
Mutfakta oyalandım
Kanepede yattım
Hatta bir yolluk aldım odaya
Çok ta kulak asmadım
Çokta koymadı bu bana
Alt tarafı içerdeydin
Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün
Bir yanımı
Yani adamlığımı
Yani gözlerimin ferini
Yani canımı
Alt tarafı şarkılar ölecekti
Alt tarafı kanayacaktı kalbim
İşte sensiz
İşte nefessiz
İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı
Her tarafım
Yıldızlar yine oradaydı oysa
Yazdıklarım
Gözden kaçan o defter yapraklarında
Boşver yüzyirmisekiz
Hayat bir gemi
Yürüt onu göreyim seni
Boşver yüzyirmisekiz ha...
Boşveriyor ya
Aldırma reis
Reis aldırmıyor ya
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Vitrinlerin önünden geçtim
Minibüs duraklarında bekledim
Simitçilerle yarenlik ettim
Üstüme bir ceket aldım
El tezgahlarında kitaplara baktım
Sen içerdeyken ben
Hiç oturup ağlamadım
Hiç karartmadım umudu
Hiç bulandırmadım onuru
Öyle dimdik durdum ortada
İşte burada ulan işte burada
Böyle burada
Hiç yıkılmadan
Hiç utanmadan
Ve hiç unutmadan
Sen içerdeyken ben
Gülen resmimi yaptırdım
Sokaktaki ressama
Her zaman yaptığım gibi
Buzdolabını ayağımla kapadım
Parkların banklarına adını kazıdım
Adını kazıdım duvarlara
Adını, adımın yanına yazdım
Hiç unutmadım, utanmadım
Korkmadım

Biz Erzurum'da 33 Kişiydik....


Zaman yitik sanki hiç yaşanmamış
Bu mekan ne ilk ne son durak
Karşıda çifte minare bak
Taşı işleyen nakkaş hem selçuklu hem Dadaş
Burda mevsim ikimizde biri

Biz marifetnameyle bir akşamı yaprak yaprak çevirip
Geceye ferman açtık
Okuduk dudakla el arası tartıp her sözü bir bir
Sonra darasını düştük
Ve biz ölümden çok zulmü gördük
Biz Erzurum'da otuzüç kişiydik

Gece oltu taşıdır işlenir
Ve tesbihe dönüşür zaman
Geçer parmak uçlarımızdan
Sonra ağarlanır toprak güze dökerek hüznü
Hırkasına bürünmüş
Bir derviş suskunluğunda gelir kış
Burda mevsim ikimizden biri

Bir de kadınlarımız
Yüzleri kavruk gözleri iri
Konuşunca gök susunca toprak
Gülü türküleyip akşam sabah
Oturup evlerinde onlar
Acıyı kilim gibi dokudular

Biz onları çocuklarımıza sıla
Kendimize gurbet bilip
Çiçeği burnunda bıraktık
Biz ceylanı vurulmuş dağdık
Kar iner isyan gibi çabuk
Ölüm gibi sessiz ve dakik
Palandöken kolları gürgen
Gözleri çiğdem, göğsü kekik
Ve biz ölümden çok zulmü gördük

Palandöken hem yassı hem dik
Bir sabah kepenkleri kar tipisi gibi indirip birden
Öpüp yüzünü toprağın ağır ve derin
Bir günü isyana böyle çevirdik

Kar Palandökenin börkü
Bundan gayrısını giymedik
Giymeyeceğiz dedik
Ve bu söz üzre başımızı göğe, sakalımızı yere
Boynumuzu ipe verdik
Biz Erzurum'da otuzüç kişiydik

Şimdi onlarsız bu toprak
Acıdan kıraç, hüzünden çorak
Kışın dertli yazın emrah
Ve mevsim ikimizden biri
Biz Erzurum'da otuzüç kişiydik


Arif Ay

19 Ocak 2010 Salı

Zamansız Sevdiğim


Mahkumdur insan yaşamaya herşeyin ilacı zaman derleryaaa... Benim hiç zamanım olmadı aslında Zamansız tanıdım zamansız sevdim Zaman zaman hep sorunum oldu hayatta Senin için hep içimde olan aşkım için Mektuplar yazdım karanlık odamda Uykumdan çaldım zamanlar Sen döküldün dilimden o anda Yine zamansız olacak yaaa.. Duym...ak istediğin istediğin iki kelimeyi söyleyeyim sana SENİ SEVİYORUM zamansız olsadaaaa.................

Kendi Yoluma Gitsem Geliyor...


Büyük bir kedi, kuyruğuyla oynayan küçük bir kediye sormus:
"Neden kuyruğunu kovalıyorsun?"
Yavru kedi yanıt vermiş:
"Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim.
Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladıgımda mutluluğa kavuşacagım."
Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş:
"Gençken ben de mut...luluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim, ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor...

18 Ocak 2010 Pazartesi

Aslında Hayat


Aslında hayat ......İnançla verilen eyvallahın......Işıl ışıl yanan eyvahıdır.
Aslında hayat.......Erkekleşmiş saç tohumunun.......Dişileşmiş ağarmasıdır.
Aslında hayat.......Pembe beyaz çiçeğini açan mart ayının.......Mayıs ayındaki kırmızı lekeleridir.......Aslında hayat ......Bach”ın notalarında gezinirken......Beynin...deki tası delmeye çalışan tuşların.......Birbirine ulaşma kaşıntılarıdır ......Aslında hayat
Ağızda çiğnenen markalı sakızın usaresinin.......Midede uğradığı sukut-u hayalidir .
Aslında hayat.....Birin , milyarlara sıçrayışındaki hamlenin.......Cebirini ,kimyasının bozulmadan akıllıca yaşamaktır.......Aslında hayat.......Vücudun otuz altı buçukluk normal ateşinde.......yüreğinin ceylan gözler karşısında ......kaynama noktasını yaşamaktır........Aslında hayat ......Kaybetmekten korktuklarının icmalinde
Sıralama yapabilme cesaretindir .......Aslında hayat.......Gönül tarlanda açan , son sandığın çiçeğin........İkinci , üçüncü şahıslardan gizlenme anlaşılmazlığıdır.
Aslında hayat ......Bittiğini gördüğün aşkının......Ayrılık rüzgarlarındaki fırtınalarını yaşamandır.......Aslında hayat .....Son durağım dediğin kahverengi toprağın
bozkırdaki şafak kızıllığıdır........Aslında hayat ........Ülkenin mapushanelerinden gardiyan gözetiminde.......emanet maviliklere savurduğun.......ıslah edilmemiş intikam külleridir .......Aslında hayat .......Bir balıkçının oltasının ucuna taktığı bilimsel yemin
Av , avcı , aracı üçgeninde kar taneleri dolaşımıdır ......Aslında hayat .....Çözümü zor görünen denklemlerin denksizliğinde......Onaylanabilen bir denkliği yakalamanın beyin oyunlarıdır........Aslında hayat.......Yaşamaktan korktuğun , yaşlı ölümün
Sendeki genç doğumudur....Aslında hayat.......Sevgililer gününde aldığın kırmızı şarabı
Duvarlarla paylaşmandır.......Aslında hayat ......Sebze meyve saklanan dolaplarda
Çoraplarını bulmandır ........Aslında hayat .......Çiçeğin özünde göremediğimiz renktir.
Aslında hayat .......En güzel meyveleri yetiştirdiğimiz anda.......Özünü yaşamaktan korktuğumuz bağbozumudur......Aslında hayat .......Tenin içinde hergün katlettiğimiz anka kuşunun.......Tenin dışında küllerinden kendini yaratma gayretidir .....
Aslında hayat .......Emmeye doyamadığımız üretkenin memelerini.......kör kuyular gibi köreltmekdir .......Aslında hayat ........Güneşini görmemeye çalıştığımız gündüzlerimizin
karanlığındaki kesik kesik tekil ışıklardır........Aslında hayat .......Aşk ve umut ikizlerinin
Dışımızda oluşan yaşantımıza döktüğü lavralardır........Aslında hayat ......Bir kirpinin dikenlerinin altında yatan.......Yaşamaya dair yürek çarpıntılarıdır .....Aslında hayat ,
Loş ışık altında beynimizin çizdiği ütopik çizgilerin.....aydınlıkta görülen farklı kalınlıklarıdır.....Aslında hayat ......Yarattığımız bir sürecin şafağındaki yuvasından,
bize uzattığı gül dalının uzunluğudur....Aslında hayat .....Bir yaşın , ardındaki yaşa emeklemesidir ......Aslında hayat ......Karanlığın sakladığı özelliklerin......Aydınlığın kümesindeki özelliklere katılımının.......doğum sancılarıdır.....Aslında hayat ,
Önem vermeden bir sonraki günü görmek için......Koparttığımız takvim yaprağının püf noktasıdır.....Aslında hayat ......Kendi mastürbasyonumuzla sancısız doğurduğumuz
rutubet yarasalarıdır ......Aslında hayat .......Üzerine konmayı ihmal ettiğimiz keyif tünekleridir.....Aslında hayat ......Çözmeyi , başkalarına bıraktığımız bulmacalarımızın
Ortaya çıkmayan gizemli kelimenin sözlükteki adıdır......Aslında hayat ......Fail-i meçhul cinayetlerimizin yargılanmayan arsızlığının......ipuçlarıdır......Aslında hayat ,
Yaşamın en dinç ayının ......Son zamanlarına fırlatılan nurudur ...Aslında hayat,
Tırnak uçlarına yakalanan kuşun kurtuluş çırpıntılarıdır......Aslında hayat ,
Kendimizi , kazanmaya hazırladığımız şans numaralarının.......Kaybetmeye hazır olmadığımız şans numaralarıyla flörtüdür......Aslında hayat ......Kendimizi arayacağımız /bulacağımız yeri gösteren.......kullanımı en kolay detektördür.
Aslında hayat ......Yüreğimizin sıcaklığının ......İhtiraslarla kaybettiğimiz hararetidir .
Aslında hayat ......Bize verilen en güzel isimin.....
Erdemle taçlandıracağımız soyadıdır ....Aslında hayat ......Sayı doğrusunda , sonsuza uzanan bizlerin ,
Çığlık çığlığa azalttığı senleri , benleriyizdir ....Aslında hayat .....Zorlukların merdanesinde kolaylıkla açılan.......Yarınların inceliğinin yufka kalınlığıdır .
Aslında hayat ......Dünyanın herhangi bir yerinde yaşamanın.......Bedelini ödediğimiz çekirge sıçrayışlarıdır.....Aslında hayat .......Bir başak sapındaki üçüncü sıçramada
Kırk ayağa yakalanan yengecin yıldız falıdır....Aslında hayat ......Tenimize zamansız düşen yağmur damlalarının.....Yapraklar üzerindeki efsunlu yeşilliğidir .

Aslında hayat ......Cebimizdeki metal paraların yarı çapıdır......Aslında hayat ,

Rakımı belirsiz istemlerimizin......Karşımıza ne zaman çıkacağının belirsizliğidir .



Aslında hayat ......Karaborsada biletini aldığımız pembe filimin ......Akborsa perdesinde seyrettiğimiz zifiri karanlığıdır .....Aslında hayat ......Millerce öteden çizdiğimiz denizin

Bir türlü tutturamadığımız mat lacivertliğidir....Aslında hayat ......Yapmakla , yapmamak arasına sıkıştırdığımız ......Taşımaya zorunlu olduğumuz görünmeyen ağırlıktır......Aslında hayat ......Pişmanca sürdürülen bir yaşantının......Pişman olunmayacak bir yaşama kare kare aktarımıdır......Aslında hayat ......Aşk apartmanının zemin etüdünü ......Ayrılık depreminden önce yapmaktır .....Aslında hayat ,

Soluk soluğa yaşanan tesadüfleri.....Bir maceranın kalp atışlarının yoğun temposunda Karşılamaktır.......Aslında hayat .....Bir yavrunun anasının memesini emerken

Meme ucunda o yavrunun geleceğini hesaplamaktır ......Aslında hayat .....Birkaç tane baldırı çıplak(!) militanın attığı adımlarda

Milim milim dünyayı zorlamasının

Gönüllü katlandığı işkencelerdir.
Aslında hayat ,

Yorgun birleşmelerin ardından gelen uykularda

Bir çift bedenin özgürlüğe sere serpe fırlatılışıdır .



Aslında hayat ,

Geç gelen mutluluğun mahremiyetinin

Üçüncü şahıslardan saklanmasıdır .



Aslında hayat ,

Aşkın odak noktasında durup , sevgiliye hoşçakalı

Gözleriyle söyleyebilmesidir .



Aslında hayat ,
Kitabın içinde yazılı yazısızlıktır.
Aslında hayat ,
Rafta duran albenili vazonun eğretiliğidir.
Aslında hayat ,
Malzeme bolluğunda yaşadığımız malzemesizliktir.

Aslında hayat ,

Masörsüz masajın yavaşlığında gevşemedir .

Aslında hayat ,

Beklenen evet depreminin , hayır şiddetidir .

Aslında hayat ,

Senin olmayan savaşın , havasına sıktığın kurşundur.

Aslında hayat ,

Yaşamımızın bir bardak suyuna düşürülen bir damlasının

dudakları ıslatan son damlasıdır.

Aslında hayat, Gece yarısı bombalamalarının latin demokratikliğinin

tarzancasıdır .

Aslında hayat ,
Ortadoğu kanamalarının hürriyet meydanındaki mitingidir.
Aslında hayat ,
Zor kabullenmelerin silahı ile donatılmış isyanlardır .
Aslında hayat ,
Ortadoğu evine pencereden atılan bebe katlinin
demokrasi (!)bombasıdır.
Aslında hayat ,
Çocuklarımızın ve sevdamızın göğeren başak uçlarında
yetersizliğin boğazımıza takılan allerjisidir .
Aslında hayat ,
Her türlü dönekliğin ruhuna okunan aldırma gönüldür.
Aslında hayat ,
Neyi arıyorsan , özlüyorsan ,sorguluyorsan O”dur.
Aslında hayat ,
Viskideki patatesin ,rakıdaki anosanın ,şaraptaki üzümün,
biradaki arpanın ABeCesidir.
Aslında hayat ,
Gerçekteki düşün , canına can katımıdır .
Aslında hayat ,
Bir nefesin bir nefese verdiği ; milyon ,milyar cesarettir .
Aslında hayat ,
Bir kurşun kalemin kurşunlara karşı çizdiği net çizgilerdir.
Aslında hayat ,
Yaşarken yedi , ölürken onüç rakamının ortalaması
on üzerinden on mudur ?
Aslında hayat ,
Bir gaz çıkarımının karambolünde , kirlettiğin donunu
aleni kendin yıkamandır.
Aslında hayat ,
Yavrularını yiyen nankör kedidir .
Aslında hayat ,
Can üniformasının üzerindeki apoletlerdir .
Aslında hayat ,
Her beden ve beyinin mezarının
baş ucundaki mezar taşlarının ,
sonradan yazılan ifade tercihinin
yıllar sonraki mantığıdır ...
Aslında hayat ,
Yazın güneşte , kışın ayazda kuruttuğu
hazan yapraklarıdır .
Aslında hayat ,
Gönül masasında rakseden oryantalın
yalancı oynamalarıdır.
Aslında hayat ,
Bir hayat şiirinin dinlenmesi için açılan
korkak telefon çaldırmalarında
Telefonu meşgule düşürmektir .....VE ASLINDA HAYAT .......SENDEKİ BİR ÖLÜMÜN BENİ YARATAN DOĞUMUDUR.........

Beni Unutma...



Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma..

15 Ocak 2010 Cuma

AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR


Gün gelir bunları da unutursun
Gün gelir gözyaşını kurutursun
Gün gelir bunları da unutursun
Gün gelir yüreğini avutursun
Zamanla öyle değişirki insan
Gün gelir ateşini soğutursun

Ağlama yaşamak kumar olsada
Ağlama seni vuran yar yar olsada
Ağlama mevsim sonbahar olsada
Ağaclar ayakta ölür
Ağlama seni vuran yar olsada ...
Ağlama saclarında kar olsada
Ağlama yaşamak kumar olsada
Ağaclar ayakta ölür

Şimdiki aklınla yeniden başlaya bilseydin herşeye
Pişmanlıkların olmazdı bugüngü kadar
Doya doya gülmeleri zaten unuttun
Ve sevmeleri
Ve sevilmeleri
Seneler nasıl da su gibi aktı
Hatırası bile öyle uzak ki
Başını koyupta bir omuza
Güzel şeyleri duymayalı cok oldu
Lanet olsun
Varsın kimseler bilmesin hayatta mısın
Ah``Bu şarkıların gözü kör olsun``

Gün gelir hayata yine doğarsın
Gün gelir kahrolduğuna yanarsın
Gün gelir hayata yine doğarsın
Gün gelir üzüldüğüne yanarsın
Yüzünde acı bir gülümseyişle
Anarsın geçmiş günleri anarsın

Ağlama seni vuran yar olsa da
Ağlama saçlarında kar olsa da
Ağlama yaşamak kumar olsa da
Ağaclar ayakta ölür
Ağlama seni vuran yar olsa da
Ağlama buraya kadar olsa da
Ağlama sonu intihar olsa da
AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR.

Fatih Kısaparmak

14 Ocak 2010 Perşembe

Bu Gün Seni Görmem Lazım



Bir düş gördüm düşümde
Gözlerin yerlerde idi
Ellerin ceplerinde
Kalbin ötelerde idi

Seni bugün görmem lazım
Şöyle biraz açılmam lazım
Derdimi anlatmam gerek
İçimi dökmem lazım

Bize ne oldu bilmem lazım
Önce kendim inanmam lazım
Bunla başa çıkmam gerek
Zamanla alışmam demek
Beni biraz anlaman lazım

O da mı yalan bu da mı yalan
Kötü bir rüya gördüm o zaman
O da mı yalan o da mı yalan
Kötü bir rüya gördüm o zaman

Silah zoruyla mı sevdin
Kalbine zorlamı girdim
Mümkün olabilseydi
Anlatabilirdim

Seni bugün görmem lazım
Şöyle biraz açılmam lazım
Derdimi anlatmam gerek
İçimi dökmem lazım

Bize ne oldu bilmem lazım
Önce kendim inanmam lazım
Bunla başa çıkmam gerek
Zamanla alışmam demek
Beni biraz anlaman lazım



O da mı yalan bu da mı yalan
Kötü bir rüya gördüm o zaman
O da mı yalan o da mı yalan
Kötü bir rüya gördüm o zaman

Yağmur Yüreklim



Son vapur da ayrıldı limandan  
Son tren içimi çizipte geçti
Bir bir ışıkları söndü odaların
Kapılar gözlerini uykulara kapadı

Yarim, yağmur yüreklim
Uyuyor musun...

İçimde kırılıp kalır ağlayan sesin
Susar yüreğimde yüzün, soluğun susar


Sarınıp yarama gitsem, çare değil ki
Yüreğimde yangın çıkar, bu şehir yanar


Oy dilsizim, oy gülmezim, yağmur yüreklim
Oy çiçek bakışlı yarim, rüzgarım benim

Sensiz yaralıdır zaman, yıllar yaralı
Sararır içimde hüznün, ömrüm sararır
Belki kavuşamam sana, ölüm de gelir
Bulutlara yazdım seni, yağmur yüreklim

13 Ocak 2010 Çarşamba

Biri Olmalı



Yalnızlığa dayanırım da,
birbaşınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.

Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla...

Korkmam, geçinip gideriz biz mutluluğuyla,
Ama;

'Günün aydın,akşamın iyi olsun'diyen
biri olmalı
bir telefon sesi çalmalı arasıra da olsa
kulağımda.

Yoksa,
Zor degil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp,

bir başına yudumlamak doyasıya,
Ama:
'Çaya kaç şeker alırsın?'
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...

Can YÜCEL

Hayattan ne ögrendim?


 

Hayattan ne ögrendim?

Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisinin ki... 'Hayattan ne öğrendiniz?' Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım. Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:

Sonsuz bir karanligin içinden dogdum. Isigi gördüm, korktum. Agladim.
Zamanla isikta yasamayi ögrendim.
Karanligi gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanliga ugurladim sevdiklerimi. ..
Agladim.
* * *
Yasamayi ögrendim.
Dogumun, hayatin bitmeye basladigi an oldugunu;
aradaki bölümün, ölümden çalina...n zamanlar oldugunu ögrendim.
* * *
Zamani ögrendim.
Yaristim onunla...
Zamanla yarisilmayacagini, zamanla barisilacagini, zamanla ögrendim...
* * *
Insani ögrendim.
Sonra insanlarin içinde iyiler ve kötüler oldugunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulundugunu ögrendim.
* * *
Sevmeyi ögrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalici oldugunu,
sevginin güvenin saglam zemini üzerine kuruldugunu ögrendim.
* * *
Insan tenini ögrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulundugunu. ..
Sonra da ruhun aslinda tenin üstünde oldugunu ögrendim.
* * *
Evreni ögrendim.
Sonra evreni aydinlatmanin yollarini ögrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreni aydinlatabilmek gerektigini ögrendim.
* * *
Ekmegi ögrendim.
Sonra baris için ekmegin bolca üretilmesi gerektigini. ..
Sonra da ekmegi hakça ülesmenin,
bolca üretmek kadar önemli oldugunu ögrendim.
* * *
Okumayi ögrendim.
Kendime yaziyi ögrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazi, kendimi ögretti bana...
* * *
Gitmeyi ögrendim.
Sonra dayanamayip dönmeyi...
Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek basina meydan okumayi ögrendim genç yasta...
Sonra kalabaliklarla birlikte yürümek gerektigi fikrine vardim.
Sonra da asil yürüyüsün kalabaliklara karsi olmasi gerektigine aydim.
* * *
Düsünmeyi ögrendim.
Sonra kaliplar içinde düsünmeyi ögrendim.
Sonra saglikli düsünmenin kaliplari yikarak düsünmek oldugunu ögrendim.
* * *
Namusun önemini ögrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu;
gerçek namusun, günah elinin altindayken, günaha el sürmemek oldugunu ögrendim.
* * *
Gerçegi ögrendim bir gün...
Ve gerçegin aci oldugunu...
Sonra dozunda acinin,
yemege oldugu kadar hayata da lezzet kattigini ögrendim.
* * *
Her canlinin ölümü tadacagini,
ama sadece bazilarinin hayati tadacagini ögrendim.
****
****
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

Çabuk Geçiyor Günler



Öyle çabuk geçiyor ki günler

Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz




Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.


Daha doymamışız yaşamasına

Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.





ÖZDEMİR ASAF

12 Ocak 2010 Salı

AVUÇ İÇİ




sol avucumda acı ve hüzün var...

senden gelen...

öyle dolu ki avcum, kapatamıyorum bi türlü...

sağ avucumda ise bi tutam sevgi...

öyle bi sıkmışım ki avcumu kaybetmeyeyim diye...

belkide bu yüzden direnebiliyorum sana!

sağ elim hep yüreğimin üstünde...

ve sen!!!

belkide sırf bu yüzden direnemiyorsun, kaybediyorsun k...endini...

sevgi dolu avuçlarını koyamıyorsun ki yüreğinin üzerine...

11 Ocak 2010 Pazartesi

ÜZÜLME!!!!



Üzülme!

Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.

Üzülme!

Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.

Üzülme!

Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki...

Üzülme!

Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki... Gözden çıkarmamış olmalı seni.

Üzülme!

Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.

Üzülme!

Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki... Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.

Üzülme!

Seni bir "İşiten" var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.

Üzülme!

Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.

Üzülme!

O'nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: "Lâ tahzen, innAllahe meânâ."

Üzülme!

Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. "Rabbin sana küsmedi ki..." Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. "Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki...

Alıntı

8 Ocak 2010 Cuma

Bir Kadın...


Bir kadın çocuktur aslında.Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. ...Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.

Bir kadın güçlüdür aslında.

Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu

görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.

Bir kadın sevgilidir aslında.

İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay. kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri 'acımak' duygusudur.

Bir kadın yalnızdır aslında.

Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi

karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

Bir kadın çılgındır aslında.

Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.


Bir kadın hayattır aslında.

Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek. su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?

Anlıyorsanız ne mutlu size.

Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz.

UTANSIN....


Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bı...rak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

 Necip Fazıl KISAKÜREK

YARALARA DAİR




Yaşlı ve çirkin bir tüccar; karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel,ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş... Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat bilen genç kadın,soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki tüccar, tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya..., dövüşmeye başlamış.Haydutlar hem kalabalık, hem de işinin ehliymiş. Onu kolayca köşeye sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa,bu zayıf ve çirkin bedende yara açılmadığını, can alıcı darbelerin hiç iz bırakmadığını görmüşler... Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler... Ancak en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile tüccara hiç bir şey yapamıyormuş....Sonunda korkup kaçmışlar... Dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha -ama bu kez aşk adına- tüccarla sevişmek istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış...Gelgelelim güzel kadının her dokunuşunda tüccarın bedeninde yeni bir yara beliriyormuş. Dövüşün,darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar... İçten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar.Sonunda tüccar kanlar içinde kadının kollarına yığılmış, ölmüş....

Tam bu türden hayatlar yaşamıyor muyuz? Aşktan bunca korkmamız bu yüzden değil mi? Kimsenin kollarında yığılıp can vermek istemiyoruz.Çünkü zaten, her yanımız kılıç yaralarıyla dolu. Ama bir şekilde kapanmış, kabuk bağlanmış yaralar onlar....Nasıl yapmışsak yapmışız üstesinden gelmişiz... Ama biri, kabuk tutmuş yaraları okşamaya başladığında,cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden.... Birine teslim olduğumuzda, anlatmaya başladığımızda, içimizi döktüğümüzde bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor....
O yüzden değil mi içimizi tutmamız?Birisine teslim olmaktan korkmamız?Ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmamız?"Anlatsam mı, anlatmasam mı?" kararsızlığımız,"Bu sevgi beni acıtır mı?" kuşkularımız.... Her zaman seni üzecek birileri olacaktır.Yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğini iyi seçmek.


Gabriel Garcia Marquez

7 Ocak 2010 Perşembe

Afedersin



Gül rengine aldanmışım/
dikenlerine yüreğimin kanı bulaştıysa eğer,
afedersin..!

gülüşüne kanmışım/
maskene gözyaşım damladıysa eğer,
afedersin...!

bakışlarına yanmışım/
ikiyüzüne saflığım bulandıysa eğer,
afedersin..!

sözlerine inanmışım/
ihanetine hayalim dolandıysa eğer,
afedersin.. !

yüreğimden bir kapı açıp seni uğurladığım ...için afedersin(!)

Zehirini hakedemediğim için umarım beni affedersin...

5 Ocak 2010 Salı

Çok Aşığın Var Diyorlar

müzik - İnce saz çok aşığın var diyorlar | izlesene.com


çok aşığın var diyorlar
yalan de yeter bana
bir sevda sözü fısılda
hazırım inanmaya..

gönül hırsızı diyorlar
inkar et yeter bana
gözlerindeki cevaba
korkuyorum bakmaya..

geceler uzun ve yalnız
yoksun sabaha kadar
düşümde bile günahkarsın
bunu kim hayıra yorar

ardımdan deli diyorlar
belkide yalan değil
yanımda bile uzaksın
nasıl dayansın gönül..

çok ahlar aldı diyorlar
inkar et yeter bana
gözlerindeki cevaba
korkuyorum bakmaya.

Bende Kalan Mektuplar



Bu gece yılbaşı,
Başkente kar yağıyor, nokta noktam,
Başkente kar.
Ve tütüyor gözlerimde,
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar..
Başkente kar yağıyor,
Başkente kar...
Bu gece yılbaşı,
Bilirsin ki nokta noktam,
Yılbaşlarında hesaplanır
Çoğu zaman,
İnsanların yaşı! .
Bu gece yılbaşı.
Tokmaklarında yirmi dört hece,
Eğilip üstüme sessizce,
Şehrin kule saati
Bilirimsin nokta noktam,
Bilirmisin ne dedi:
"Şair! Kutlu olsun, yaş otuz yedi..."
Ve bir el, saçlarından tutarak kalbimi,
Sana kadar sürükledi...
Bu gece yılbaşı,
Başkent ayakta,
Çalınan Tuna Dalgalar dır komşu plakta.
Nede kıvrak bu vals havası...
Başladı gönlümün yine,
On yıl evvelki kanaması.
Ne günlerdi o günler, cancağızım,
Ne günler..
Sen on yedisinde,
Sevgilerin sisinde
Başı duman duman bir kız.
Ben,
Yirmi dört üstünde,
Gönlü her güzelle nişanlı,
Öylesine bir şair,
Öylesine bir delikanlı.
Ne de çabuk geçti zaman,
Hey gidi dünya hey...
Bu gece yılbaşı,
Dışarıda kar yağıyor,
Dışarıda kar.
Ve tütüyor gözlerimde,
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar:
Köşede bir kırlent,
Kırlentte bir resim,
Resimde bir mevsim
Bartın'da bahar..
Elimle yapmışım:
Asma köprüsünde kocaman deresi.
Sağda lise,
Solda,
"Çakırbeyler" in elma bahçesi
Derede bir kayık,
Kürekde sen,
Dümende ben,
Hava berrak,
Hava temiz,
Ve sularda sarmaşan gölgemiz..
Bu gece yılbaşı,
Başkent ayakta.
Çalınan (Tuna Dalgaları) değildir artık
Komşu pikapta.
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta...
Dışarıda kar yağıyor,
Dışarıda kar
Ve tütüyor gözlerimde,
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar

Rıza Polat Akkoyunlu